Tumgik
#Cehennem gibi olmalı
ysfogzdgrz51 · 2 days
Note
Bak abi gördünüzmu haklı oldugumu sen yayınlayınca sıldı gıttı serefsız hesabını cehenneme gıtsın Cok sagol 🙏
Kardeşim kim olursa olsun namussuzluk yaparsa bizde elimizden geleni yaparız bu şerefsiz hesabı silsede yarın farklı isim altında yine gelecek ben geçen yazmıştım bir delikanlı bin isim değiştirmez bu şerefsizler gibi bir çok isim sayabilirim ama utanmaz bunlar delikanlı adamının bir ismi bir namı olmalı travesti gibi durmadan isim değiştirmez bunlarda ne ar ne şeref kalmış 😡😡😡
28 notes · View notes
vazgectimwagnerden · 1 year
Text
bir foton'un güneşin çekirdeğinde doğup da yüzeyine kadar ulaşması için yaklaşık 200bin yıl gerekiyormuş.
bir kez güneşin yüzeyine ulaşabilsin ve oradan kopsun ve dünyaya doğru saçılsın veya fırlatılmış olsun, sonrasında buraya bize kadar, mesela senin şu muhteşem burnunun ucuna kadar ulaşması içinse ancak 8 dakika gerekiyormuş- diyorum. -bu da nereden çıktı? diye soruyor e.
işte şu okuduğum dergide yazıyor diyorum. 200bin yıl süren sancılı bir doğum, sonrasında dünyaya 8 dakikalık yolculuk. bir fotonun ömrü bu kadar. bizse burada deniz kenarında oturuyor ama sürekli gölgeye sığınıyoruz.. bu iş çok tuhaf diyorum.
herkes bizim gibi değil- diyor e., gözleriyle iki sıra önümüzde üstsüz güneşlenen 70 yaşlarındaki kadını işaret ediyor.
buna da tanoreksi deniyor diyorum. (aslında buna benzer bir kelime, tam olarak bu mu emin değilim, ama kendimden emin gözükmek istiyorum) tanoreksi, güneş ışığına karşı patolojik bir açlık, bronzlaşma deliliği.
dünya üzerindeki yaşamı güneşe borçluysak tankorestikleri suçlayamayız diyor e. -hayır, öyle değil diyorum.. yani, bunlarınki başka türlü bir delilik. güneşin verdiği tüm yaşamı derimizde soğurup sonsuza kadar yaşayamayız. burada çok yoğun bir foton bombardımanı altındayız, plajdaki tüm insanlar bu akşam sen uyuduktan sonra toplanıp muhteşem beyazlığını nasıl koruyacağımız hakkında tartışacağız. biliyorsun diyorum.. 200binyıl8dakika yaşındaki foton bebekler dünyaya ulaşmanın ve senin yüzünü aydınlatmanın sevinciyle teninde ve gözeneklerinde yok oluyorlar. buna bir son vermeliyiz.
bir daha bu kadar erken içmeye başlamana izin vermeyeceğim diyor e. - ama söylediklerim hoşuna gidiyor. dudağının kenarında olup biten hareketlerden anlayabiliyorum.
hayatımın ve varlığımın amacı bu diye düşünüyorum. e.'nin yüzünde bir gülümseme yaratmak ve yüzünden saçılan fotonları ağzımla yakalamak.
70lerinde olan ve üstsüz güneşlenen kadın ise foton bebeklere vücudunun başka bir yanını dönüyor. vücudunun bu ağır ve kırışık dönüşünde hatırlamak istemediğimiz bazı anılara maruz bırakılıyoruz, ya da öyle hissediyoruz. bu kadın bir anneanne olmalı hı? diyorum. havva annemizin annesi. yani burada böyle sere serpe önümüzde güneşleniyor, ağııııır ve kırışık dönüşleriyle biz torunlarını travmatize ediyor.
ne de kolay travmazite oluyorsun sen -diyor e. şımarıklık yapma, biliyorsun, yaşamlarımızı havva annemizin annesine borçluyuz. hah bir de şu güneşe..
ve de fotosenteze! ve de klorofillere! diye bağırıyorum. hey diyor... ne oluyor? herkesin içinde klorofillere diye bağırarak kadeh kaldıramazsın.. fısıldayarak tekrarlıyorum, fotosenteze, klorofillere, foton bebeklere ve muhteşem burun uçlarına. dudağının kenarında yine o hayat anlamlandırıcı şeyler oluyor. fotonların cenı cehenneme diyorum. fotosenteze, klorofillere ve muhteşem burun uçlarına içiyorum. ve havva annemizin annesine.
39 notes · View notes
kedilimedi3 · 28 days
Note
asıl konu Tanrının olup olmamasi degil bence. bu dünyada gercekten kötülüğün babası hani tabir yerindeyse şeytanın efendisi olan insanlar var. bu insanlar bu dünyada her bku yiyip üstüne üstlük bu dünyada hicbir zorluk yasamiyorlar ve ölüp gidiyorlar. cehennem olmalı yani bu insanlar bu yaptıklarının cezasını çekmeli. cennetin olup olmaması umrumda değil ama cehennem olmalı. o kadar kötü insanlar var ki cogu da zengin ve hiç birimizin sahip olamadığı maddi imkanlara sahipler. mesela Jeffrey Epstein abi sen tcavuz etmek icin ada al gelen kızları istismar et hapiste paşalar gibi yaşa bunlara hediye olarak acısız öl. böyle bir dünya var mı ya. kabullenemiyorum b*k gibi hissediyorum.
çoğu insan bu sebeple inanıyor zaten iyiliğin ödüllendirilmesi ve kötülüğün cezalandırılması sistemi yüzünden ama bu gerçekleri değiştirmiyor. Cehenneme inanan insanlar en büyük suçları işliyor zaten, suçluyu doğuran sistem baskıcı ve kötü rejim oluyor. Dünyada yapılan savaşların neredeyse hepsi zaten tanrı uğruna yapılıyor, tecavüzler -çoğu zaman- baskıcı sapkınlar yetiştirildiği için yaşanıyor, insanlar çalıyor çünkü zenginlerle arada uçurumlar var -bunu da hiyerarşik sistem doğuruyor ve bilin bakalım bu sistem nerden doğdu-
2 notes · View notes
bir-devrin-tarihcisi · 9 months
Text
Tumblr media
Ve aleyküm selam anonim
Pek müsait vaktim olmuyo ilk fırsatta yazayım dedim. Bu soruların cevabını bir şüphen mi var kitabında okumuştum özellikle Rabbimizin kötülüklere müsait etmesi konusunda, insanın cüzi iradesi konusunda çok güzel açıklamalar ve deliler sunmuştu hocamız. Oradan da alıntı atayım yine aklınıza takılan bir yer olursa elimden geldiğinde yardımcı olmaya çalışırım.
Cennet ve cehennem sorusunda da kaza ve kader meselesi devreye giriyor. Rabbimizin bir şeyi bilmesi onun ilmindendir bizim seçimimiz ise irademizdendir. Az önce yaşadığım bir olayı anlatayım benzetmek gibi olmasın haşa yanlış bir şey söylemekten Rabbime sığınırım. Öğrencilerime sınav yaptım ama sınav öncesinde hangi öğrenci bu soruyu yapar hangisi yapamaz bunu biliyordum bak dedim sen 100 alacaksın çünkü soruyu ben hazırladım ve onlarıda süreç içinde gördüm. Rabbimiz bizi yaratmadımı bizi bizden iyi bilmez mii kulun ne günah işleyip neye meyledeceğini bilmez mii çünkü soruları o hazırladı hatta daha ilerisi bizi o yarattı biz bu aciz halimizle öğrencimizin yüksek alacağını biliyorsak o öğrenciyide haşa yaratmadığımız halde rabbimiz bizi yarattığı halde bilmezmi
Kitapta geçen yeri atayım👇
"Allah kötülüklere engel olsaydı yani daha doğrusu kötülükleri yaratmasaydı imtihanın bir anlamı kalır mıydı? İmtihanın olmayışıyla dünyada oluşumuzun mantıklı bir gerekçesi olacak mıydı? Hep iyilik, sevap olacak olsaydı Allah’ın insana verdiği cüz-î irade ne işe yarayacaktı?
Allah her şeyi zıddıyla yaratmıştır: İyilik-kötülük, soğuk-sıcak, gece-gündüz, güçlük-zayıflık, ihtiyarlık-gençlik, zenginlik-fakirlik v.s... İnsan dilediğini seçme iradesine sahiptir. Allah ateşi, insanın ihtiyaçlarını karşılaması için yaratmıştır; fakat insan o ateş nimetini bir yeri yakmak için de kullanabilir. Bu durumda “Allah niçin ateşi yarattı” denilebilir mi? Allah iyinin yanında kötüyü de yaratmıştır. Seçme iradesi insanın elindedir. Sınavda “Hocam neden doğru şıkkın arasına yanlış şıkları koydunuz sadece doğru şıkkı koysaydınız olmaz mıydı?” veya “Hocam siz yanlış şıkları koyduğunuz için ben doğru şıkkı bulamadım.” diyen bir öğrenciye öğretmeni ne cevap verebilir? Öğrencinin yanlış tabiri caizse kötü dediği şıkları doğru olan şıkkın arasına koymasak sınavın ne anlamı kalır? Hatta böyle bir yanlış şıkkı olmayan bir soru hazırlamak mantıksız olmaz mı? Dolayısıyla bu dünyada hep iyilik olacaksa imtihanın ne hikmeti olacaktı? Demek ki iyinin yanında kötü de olmalı ki insan cüz-î iradesiyle iyi olanı tercih edebilmeli. Hep sıcak olsa soğuğun ne anlamı olur? Veya hep karanlık olsa gündüz olmasa… Görüldüğü gibi zıt olan iki şeyden biri ortadan kalkarsa diğerinin de anlamı olmayacaktır.
(Vaktiniz varsa bu konu 3-4 sayfalık atabilirim)
Güzel bir video da bırakayım 👇🏻
youtube
12 notes · View notes
yazan-kalem-siyah06 · 11 months
Text
Tumblr media
İster evli olun ister bekar ama bu yazıyı mutlaka okuyun!
Önce sevginizi gösterin , söyleyin, hissedin hissettirin...(pahalı hediyelere gerek yok)
Mutlu olmanın yolu, mutlu etmekten geçiyor arkadaşlar.
Mutlu olmak, mutluluk çok hoş geliyor kulağa değil mi arkadaşlar.
Cennet ve cehennem bu dünyada, karşınızdakinden herhangi bir beklentiye girmeden verin sevginizi, size düşen görevi yapın zaten hakediyorsanız karşılığını alacaksınız.
Tumblr media
O zaman sıra size geliyor, siz de karşılığını vermeye başlayın...
Mutlu olmak için çok şeye gerek yok, birinci yolu istekleri azaltmak ve imkanları çoğaltmak... Bu kadar...
Yoksa isteklerin önü, arkası kesilmez tıpkı sonsuzluk gibi gider de gider.
Empati yapmak çok önemli, mutluluğun diğer yolu bence.
Beklentiler azaltılmalı, umulduklar değil bulunduklar değerli olmalı, değerlendirilmeli...
BENCE!
Bu hikaye her okuduğumda beni çok duygulandırmış ve kendimi sorgulatmıştır.
Neden diyor iseniz buyrun bir de siz okuyun bakalım, ne olacak...(vasfiye teyze)
Tumblr media
"İster evli olun, isterse bekar, fakat bu yazıyı MUTLAKA okuyun...
Bülent, avucunu açmış kendisine doğru elini uzatan adama ters ters baktı. Elli yaşlarında gösteren adam, görmeye alıştığı hırpani kıyafetli dilencilere benzemiyordu. Üzerindeki giysiler eski fakat temizdi. Eli yüzü temiz ve sağlıklı görünüyordu. "Sapa sağlam adam gidip çalışacağına dileniyor, belki benden daha zengindir" diye düşündü. Zaten canı çok sıkkındı, birde sinirlenmişti.
Alaycı bir ses tonuyla:
- Ekmek parası mı istiyorsun? diye sordu.
- Hayır çikolata parası lazım!
Bülent'in kızgınlığı şaşkınlığa döndü. 'Espri yeteneği olan dilencinin hali de başka oluyor' diye düşündü.
- Niye siz ekmek bulamayınca çikolata mı yiyorsunuz?
- Hayır. Ekmek bulamadığımız günler genellikle bulgur pilavı yeriz, onu da bulamadıysak aç yatarız.
Bülent adamın ciddi mi konuştuğunu yoksa dalga mı geçtiğini anlayamamıştı.
- Bu gün karnınız doydu üstüne tatlı mı istedi canınız?
Tumblr media
- Fakirin canı mı olur ki, tatlı istesin beyim.
- Bu bir kamera şakası mı yoksa sen iş bulamamış stendapçı mısın?
- Hiçbiri değil. Sadece fakirim. Bugün karımın doğum günü, ona çikolata götürmek istiyorum.
- Doğum gününde yaş pasta alınır bildiğim kadarıyla.
- O bizim için değil zenginler için. Otuz yıllık evliliğimiz boyunca ona bir kez bile yaş pasta alamadım. Ama her doğum gününde mutlaka çikolata götürdüm. Çikolatayı çok sever.
Adamın söyledikleri Bülent'in dikkatini çekmişti. O akşam karısıyla kavga etmiş, kapıyı çarpıp kendini sokağa atmıştı. Arabasına da binmemiş sahile kadar yürümüştü. Denizi seyretmek de onu rahatlatmamıştı. Oysa eskiden denizi seyrederken çok rahatlardı.
Tumblr media
Dalgalar sıkıntısını alıp götürürdü. Fakat karısının evde ağlıyor olduğunu bildiği için olsa gerek, hiçbir şey onu rahatlatmıyordu. Dilenciyle konuşurken biraz kafası dağılmıştı. "Acabasöyledikleri gerçek mi, yoksa uyduruyor mu" diye düşündü.
- Cebinde bir çikolata alacak para yok mu şimdi?
Tumblr media
Bülent'in sorusu üzerine adam ceplerini boşalttı, bir nüfus cüzdanından başka bir şey çıkmadı.
- Ben dilenci değilim. Işim yok. Günlük çalışırım, ne iş bulursam yaparım. Fakat bu gün bütün gün iş aradım, aksilik bu ya, hiçbir iş bulamadım.
Bülent oturduğu bankı işaret ederek yer gösterdi.
- Oturun biraz dertleşelim bari, dedi.
Adam çekingen çekingen oturdu yanına.
- Yok mu eşin dostun, borç alacak akraban?
- Fakirin akrabaları da fakir olur beyim. Bulurlarsa kendi karınlarını doyururlar.
- Dilenecek kadar çok mu seviyorsun karını?
- Hem de çok seviyorum. Otuz yılımı aydınlattı o benim.
Tumblr media
- Hımmmm. Aşk hemde otuz yıl süren aşk. Hayret doğrusu! Aşkın ömrü en fazla üç yıl diyorlar oysa. Sen otuz yıldan bahsediyorsun.
- Evet. Geçen yıllar sevgimi azaltmadığı gibi artırdı.
- Söyle o zaman nedir evlilikte mutluluğun sırrı? Söylediklerine bakılırsa sen mutluluğun formülünü bulmuş gibisin.
- Ben ilkokulu bile bitirmedim. Öyle formül falan bilmem.
Tumblr media
- Formül dediysem kimya formülü sormuyorum canım. Bende altı yıllık evliyim. Sevdiğim kadınla evlendim, fakat mutlu değilim. Sürekli kavga ediyoruz. Daha iki saat önce kapıyı çarptım çıktım. Evimiz, arabamız, işimiz, gücümüz, her şeyimiz var, ama mutlu değiliz. Senin hiçbir şeyin yok, ama mutlusun. Para mı acaba bizi mutsuz eden?
- Hiçbir şeyim yok mu? Hayır benim her şeyim var. Benim karım her şeyim. Sevgilim, eşim, arkadaşım, hayat yoldaşım. Hayatımı paylaştığım insandan daha değerli ve daha önemli ne olabilir ki dünyada? Sizin ev, araba, iş diye her şey dediğiniz şeylerdir aslında hiçbir şey olan.
- Öyle deme, şu kadar varlığın içinde bile karım her şeyden şikayet ediyor. Bir de fakir olsam kim bilir ne olur?
- Altın tasın, kan kusana faydası yoktur beyim. Sen kadın ruhunu hiç anlamamışsın. Hiçbir kadın iyi bir evde oturduğu, hergün çeşit çeşit yiyecekler yediği için mutlu olmaz. Bir kadın, kocasının her şeyi olduğunu bildiğinde ancak mutlu olur.
- Sizin mutluluğunuzun sırrı bu mu ?
- Olabilir. Ben karıma değerli şeyler alamıyorum ama ona benim için ne kadar değerli olduğunu hissettiriyorum. O da çok mutlu oluyor.
- Bir kadına değerli olduğunu nasıl hissettirilir?
- Küçük kızı severek.
- Küçük kız mı? Hangi küçük kız?
- Yaşı kaç olursa olsun her kadının içinde hiç büyümeyen bir küçük kız vardır. O kızı ne kadar çok sever, ne kadar çok mutu edersen, o kadını da o kadar mutlu edersin.
- Nasıl yani ?
- Küçük kız neleri sever, nelerden hoşlanır bir düşünün. Küçük kızlar hep beğenilmek, ilgi görmek isterler. Güzel olduklarını duymaya bayılırlar. Kendilerine prensesmiş gibi davranılmasını beklerler. Küçük kızlar hep prenses olmayı hayal ederler. Sürprizlerden hoşlanırlar. Biraz şımartılmak isterler. Sevilmek ve sevildiklerini hep duymak isterler. Iltifata doymaz küçük kızlar. Öyle değil mi?
- Haklısın. Benim dört yaşımda bir kızım var. Adı Aylin. Her akşam boynuma sarılır "babacığım beni ne kadar seviyorsun?" diye sorar. Giysisini değiştirdiği zaman etrafımda "Baba güzel olmuş muyum?" diye sorar durur. Güzelsin demem de yetmez ona. "Harikasın prenses gibi olmuşsun" demeliyim. Dünyanın en güzel kızı demeliyim.
- İşte kadınlar bir ömür boyu bunu duymak isterler. Ben elli yaşındaki karıma böyle davranıyorum. Ömrümüz olur da seksen, doksan yıl da yaşarsak ben ona böyle davranmaya devam edeceğim. Ona "bebeğim" diye hitap ediyorum çok hoşuna gidiyor. "Bebeğim bana bir çay yapar mısın?" dediğimde çay yapmak için nasıl koşturduğunu görmelisiniz.
- Hiç kavga etmezmisiniz siz?
- Kavga evliliğin tadı tuzu. Arada biz de tartışırız. Küsüp barışmanın tadı ayrıdır. Benim karım bir keçi kadar inatçıdır. Onunla barışmak için uğraşmak ayrı bir keyif verir bana.
- Benim eşim çok ciddi kadındır. Hiç küçük kız havası yok onda.
Tumblr media
- Küçük kızlar büyüdükleri zaman artık sevgi, ilgi istemeye utanırlar. En ciddi ya da en yaşlı kadının bile o küçük kız mutlaka vardır. Yeter ki sen o tatlı kızı sevindirmeyi, mutlu etmeyi bil. Ve o küçük kızı asla aldatma. Yoksa bir daha sana güvenmez ve ne yaparsan yap hep kuşkuyla bakar. Küçük kızlar hem çabuk mutlu olurlar hem de çabuk kırılırlar. Çok narindir onlar. Hoyrat elleri sevmezler. Yumuşak dokunuşları severler.
- Bu tavsiyeni deneyeceğim. Fakat her zaman yapabilir miyim bilmiyorum. Bazen işlerim çok yoğun oluyor o zaman eve çok yorgun gidiyorum.
- Bu sadece bir bahane. O küçük kızı mutlu etmek dünyanın en kolay işi. Çoğu zaman birkaç tatlı söz yeterli olur. Sen o küçük kızı mutlu ettiğinde karşılığını fazlasıyla alırsın. Artık o seni rahat ettirmek için elinden gelen gayreti gösterir. Karısı mutlu olmayan erkek mutlu olamaz. Mutlu olmak isteyen erkek önce hayat arkadaşını mutlu etmelidir. Düşünsene somurtkan, mutsuz, sürekli söylenen biriyle yolculuğa çıksan ne kadar mutlu olabilirsin.
- Haklısın da bende bütün gün ailem için çalışıp yoruluyorum.
- Yine para, yine dış sebepler. Evet para önemli ve gerekli ama kadınlar para için erkekleri sevmezler. Para geçici mutluluklar verir. Kadınlar hediye almayı severler. Paran varsa hediye al tabi. Ama hediyeyle mutlu olmasını bekleme. Hediyenin yanına sevgini katmazsan hediyenin bir anlamı yoktur. Benim hiçbir zaman çok param olmadı. Günlük kazandım günlük yedik. Bazen aç kaldığımız günler oldu. Hiçbir zaman karımın kulaklarına altın küpe takamadım ama her zaman aşk sözleri fısıldadım. Hiçbir zaman boynuna pırlanta gerdanlık alamadım ama hep öpücüklerle sevdim boynunu. Hiçbir zaman ona ipek elbiseler giydiremedim ama kendi bedenimle ipek elbise gibi yumuşacık sardım bedenini ve mutlu ettim onu.
Adam ayağa kalktı.
- Bana müsaade, artık gitmeliyim, karım merak eder. Sen de git evine küçük kızın gönlünü al, belki o küçük kız şimdi evde ağlayıp duruyordur.
Bülent de ayağa kalktı. Kuvvetlice elini sıktı.
- Sizi tanıdığıma çok memnun oldum.
Elini bıraktı koluna girdi. Yolun karşısındaki pastaneyi gösterdi.
- Hadi gel eşin için şuradan çikolatalı pasta alalım, dedi.
Pastayı aldılar. Adam hayatında ilk defa karısına yaş pasta götürmenin mutluluğuyla, bin bir teşekkür ederek evinin yolunu tuttu.
Bülent de pastanenin yanındaki manavdan karısının en sevdiği meyvelerden aldı. Evine geldiğinde karısı şişmiş gözlerle mutfak masasında oturmuş su içiyordu. Bülent hiç konuşmadan meyveleri büyükçe bir tabağa döküp yıkadı, sonra eşinin önüne koydu.
- Bunlar dünyanın en şanslı meyveleri, dedi.
İnci hiç konuşmadı.
- Sorsana "niye" diye..
İnci kızgın kızgın:
- Niye? Diye sordu.
- Çünkü dünyanın en güzel ve en tatlı kadının midesine gidecek, dedi gayet ciddi bir ses tonuyla.
İnci şaşırmıştı. Bir anda yüzünün ifadesi yumuşamıştı.
- Bunlar senin sevdiğin meyveler, senin için aldım.
- Hayret bir şey! Her zaman kendi sevdiğin meyveleri alırdın. Benim hangi meyveleri sevdiğimi iyi hatırlamışsın. Aslında bu beklediğim, istediğim bir şeydi, "bak senin sevdiğin meyveleri aldım" demeni hep bekledim. Ama şimdi kıymeti yok. Çünkü sana çok kırgınım, meyve alarak gönlümü alamazsın.
- Özür dilerim seni kırdığım için.
Sonra Bülent yere diz çöktü.
- Cezam neyse razıyım. Ama bir tek şey istiyorum senden. Seni delice seven bu adamı senden mahrum etme.
Tumblr media
Bülent yere çömelmiş, boynu bükük bir vaziyette çok komik görünüyordu. İnci kıkır kıkır gülmeye başladı.
- Affetmek o kadar kolay değil. Bakalım hangi cezalara katlanabileceksin, dedi.
Bülent işte o zaman ona muzip muzip bakan eşinin içinde sakladığı küçük kızı gördü. Bundan sonra her şey daha farklı olacak diye düşündü.
Her şey gönlünüzce olsun..."
10 notes · View notes
aynodndr · 7 months
Text
Tumblr media
Bir ömür harcıyorsun.
Öyle çok seviyorsun ki.
Yediğin her lokma boğazına diziliyor .
Öyle çok seviyorsun ki
Gözlerine bir parça hüzün düşse dünyayı yakıyorsun.
Canını istese güle oynaya sereceksin ayaklarının altına.
Sonra bir bakıyorsun tek başınasın.
Ellerin titriyordu oysa dokunurken saçlarına.
Düşecek gibi olsa yüreğin geliyordu ağzına.
Katıla katıla gülüyordun bir gülümsemesine
Bir kez seviyorum dediğinde senin gönlün kanatlanıyordu
Her gün yeniden geliyordun dünyaya onunla.
Sonra bir bakıyorsun tek başınasın .
Hiç sevmemiş gibi.
Hiç sarılmamış gibi.
Elini hiç tutmamış.
Kokusunu içine çeke çeke hiç öpmemiş gibi
Bir çetelesi olmalı sevmenin.
Acıyı ilmek ilmek yüreğimize dokuyan bu hayatın bir yerinde sevmelerin de bir fotoğrafı olmalı.
Hani bütün acıların karşısına koyduğun o resim konuşmalı bir yerde.
Yüzündeki çizgiler bir şeyler anlatmalı
Avuçlarındaki nasırlara gizlenmiş o yaşam arzusu
Bir zamanlar burdaydım demeli
Şakaklara düşen o karlar
Hangi dağların öptüğü bulutlardan kalma söylenmeli bir yerde
Bu kadar kolay mı her şey.
Sahi bu kadar kolay mı
Yaşanmamış ne hayatlar sildik yüreğimizin üstüne basa basa
Kaç kez kendi kanımızı içtik kendi ellerimizle
Kaç kez vazgeçtik kendimizden
Kaç kez ateşlere atıp seyrettik kendimizi.
Ki ağlasak cehennem sönerdi gözyaşlarımızda.
Sonra bir baktık.
Tek başımızayız yine.
Hep olduğumuz gibi.
Tek bir sitem düşmez ağzından, düşemez
Bilirsin bir ah'ın vebali ağırdır.
Bilirsin yüreğinin hangi katlarına sardığını
Ve nasıl korktuğunu bilirsin.
Utanırsın dışına ağlamaktan
İçine dökersin gökyüzünü.
Susarsın.
Tek başına geldin bu dünyaya.
Yine yalnız gidersin...
Yılmaz Pirinççi
2 notes · View notes
nnnebula · 2 months
Text
Cennet nasırlı ellere kadife eldiven vaadidir.!
Tanrı kadife eldiven verir ; ama ellerini nasırlaştırdıktan sonra.!
Hiçbir çocuk Tanrı olmak istemez ; çünkü çikolata yiyemez.!
Vahdeti vücudu kabûl ederim ; ama Tanrının benim vücûdumla birleşmesi şartıyla.!
Dünyaları yörüngelerine oturtan kuvvet dünyamızda oturmaktadır.!
Uzayda trafik polisleri olmasa bu kadar yıldız çarpışmadan dönmezdi.!
Şeyh efendi fakîr derken kendini değil seni soyduktan sonraki hâlini kast eder.!
Şeytan insanla aynı cinsten olmasa onu aldatmazdı.!
Tanrı cehennem kapısını gösterdiğinde günahkâr demelı ki ; ‘siz büyüğümüzsünüz önce siz buyrun efendim’ demeli.!
Zengin açlık nedir bilmez, yalnız acıkmak nedir bilir o.!
Dikkat ! Sana, canım ciğerim diyen sakatatçı olmasın ?!
Evli bir çift arasında oturmaktansa davulla zurna arasında otur.!
İpek gibi kızlar ipek mendile benzer, çoğu kez içine zengin sümkürür !
Seçimler mutfakta yapılsa yalancı dolma kazanır !
Saman her zaman, oyunu rüzgârdan yana kullanır !
Havuzu yalanla doldur, tüm politikacılar balık olur !
Biz diyen konuşmacı doğru söylemektedir, şeytanıyla en az iki kişi eder !
And, içilebildiğine göre, mide ile ilgili bir şey olmalı !
Tanışın amel oldu mu vezir olmak isteyenler ağızlarını lâzımlık şeklinde açarlar !
Kralı ıkınırken görsen, Majeste dediğine utanırsın !
Bizim bey eve maymun aldı, insan hangisine güleceğini şaşırıyor !
Tarım reformu yapacak, pirinç tarlasını görse su basmış sanır !
Devlet çeşmesi kurnabaşı gibidir, cenabetin biri kalkar biri oturur !
Devleti ayakta durması marifet değildir, topal da ayakta durur !
Deli bile nöbet gelmedikçe devlet yönetmeye kalkmaz !
İktidar koltuğu dişçi koltuğuna benzer, her oturan ağzını açar, sonra kan tükürür
Zenginlerin tek tatlı tarafı şeker hastalığıdır !
Her katı yürekli adamın yumuşak bir yanı vardır, her sığırın bonfilesi olduğu gibi !
Hamam kesesi ile para kesesi insan kiri ile doludur !
Sadaka zengine verilmeli, fakir nasıl olsa helâlından yer !
Zenginin kalbi duvardan daha katı, merhâmet hayâlet olsa geçemez !
Hırsızı yüksek yerde yakalamak zordur, kedi damda yürürken hiç kiremit kırmaz !
Keşke Hazret-i Muhammed gökteki ayı böleceğine yerdeki parayı bölseydi !
Aç bir insân da bir şey besleyebilir : Kin !
Ömür boyu sürünürsün yüzüne bakan olmaz, bir soksan adın yılana çıkar !
0 notes
dusseldususler · 4 months
Text
cehennem ateşine ve cehennem azabına inanan biri değilim; fakat bu gibi anlarda inançsızlığım yüzünden hayıflanıyorum. hayır, aslında bu gibi anlarda cehenneme inanmak geliyor içimden. kuşkusuz bir cehennem olmalı, zira işlediğiniz suçların karşılığında cezanızı çekmeniz için cehennemden aşağısı paklamaz sizi. sizler var oldukça kainatta cehennem ateşine büyük bir ihtiyaç duyulacak.
1 note · View note
futbolpenceresi · 7 months
Text
SKANDAL BAHCE
Umut Ozan Darıcı, 17 Nisan 2023
İsterse kıyamet kopsun ama adalet yerini bulsun
Sadece ismi "Süper" olan bir lig yerine senaryosu acemice yazılmış kötü bir dizi izliyor gibiyiz
"Normal" kelimesinin Türk Dil Kurumu'ndaki karşılığı, "Kurala uygun, alışılagelen, olağan, düzgülü, aşırılığı olmayan, uygun" ve "Aşırılığı, eksikliği ve taşkınlığı olmama, ortalama durum" olarak açıklanır.
Kelimenin en doğru anlatımı "Kurala uygun" ifadesi olsa gerek. Zira çokça kez göreceli bir kavram olarak karşımıza çıkar. Bir başkasının normali, bir diğeri için aynı normallikle karşılanamayabiliyor.
Ads by
Kiosked
2022-2023 sezonunda yaşananlar da birileri için "normal", birileri için sıradanlaşmaya başladı.
Spor Toto Süper Lig'in 29. haftasında oynanan Fenerbahçe-Ankaragücü maçında saha içinde yaşananlar, "normal"liğin sınırlarını aşmış durumda olmasına karşın, spor basını her şeyi "normal"leştirerek, ucundan kıyısından bile dokunma ihtiyacı hissetmiyor.
Oysa hiçbir şey yaşanmamış 45 dakika sonunda, karşılaşmanın hakemi Atilla Karaoğlan, önce Jorge Jesus tarafından saha ortasında "fiziki" müdahalede de bulunularak tehdit ediliyor. Bununla yetinmeyip parmak sallıyor, orada da durmuyor, penaltı pozisyonuyla birleştirip bunları maç sonunda Instagram hesabında paylaşıyor. Verdiği mesaj açık, "hakemi yola getirip penaltıyı aldırdım."
İlk 45 dakikanın bitimiyle maçın hakemleri soyunma odalarına gidemiyor zira Fenerbahçeli yöneticiler Selahattin Baki ve Ahmet Ketenci tarafından önce çıkışları engellenerek, çıkış tüneli önünde, sahanın içine dalarak "tehdit" ediliyor. Bu da kesmemiş olacak ki, hakem odasına girilerek, küfürlerle sahaya yollanıyor.
Burada Ahmet Ketenci ismine ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Maçın hakemlerine parmak sallayarak bir şeyler söyleyen bu şahıs, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın büyük oğlu Burak Erdoğan'ın eşinin ağabeyi. 2012 yılında Aziz Yıldırım yönetimine yedek olarak giriyor, daha sonra Başakşehir kulübünde yöneticilik yapıyor. İBB'ye ait Bel-Tur'da yöneticilik yapmış. Türkiye'de Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yakın her isim gibi dokunulmazlık zırhı kuşanmış olmalı ki, olmaması gereken saha içine kadar girip, hakem tehdit edebiliyor. Çünkü bunun başka bir açıklaması yok.
Süper Lig'de bu haftadan sonra buna benzer olaylar yaşanırsa kimse şaşırmasın. Zira anormal bir durum sanki normalmiş gibi karşılanarak, yaşananlar normalleştirmeye çalışılıyor. Ne kimse sesini çıkartıyor, ne de konuşuyor. Sanki hiç yaşanmamış gibi üzerine bir örtü çekip unutulması sağlanıyor.
Tüm bu yaşananlarda en ilginç şeyse, sözü geçen maçın ilk 45 dakikasında infial yaratacak bir şey yaşanmaması. Oysa tepkilere bakıldığında sanki Ankaragücü'ne iki kırmızı kart verilmemiş, Fenerbahçe aleyhine çıkan tüm kararlar yanlışmış gibi.
Aslında mesaj çok açık ve berrak, "ama öyle ama böyle bize istediğimizi vereceksiniz."
Yeri gelir teknik direktörümüz tehdit eder, yeri gelir yöneticiler sahanın içine dalıp tehdit eder, gerekirse de hakem odası basılır.
Bunlara ne cezalar verilecek, takip edeceğiz hep birlikte. Ancak şunu bilmekte fayda var ki; cehenneme giden yola taş döşemeye başlarsanız, o ateş er ya da geç sizi de yakacaktır.
Atanmış Türkiye Futbol Federasyonu'ndan ya da başkanı Fenerbahçe yöneticisinin maaşlı çalışanı olan Merkez Hakem Kurulu'ndan bu konularda bir tepki göstermesini beklemek, çocukça bir iyi niyetten başka bir şey olamaz.
Türkiye Süper Ligi, eşi benzeri görülmemiş bir sezon yaşıyor. Tüm dünyada futbolda yanlış kararların verilmemesini sağlayan VAR sistemi, ülkede herkesin gözünün içine baka baka lig yarışının daha "heyecanlı" geçmesi için kullanıyor.
Sadece ismi "Süper" olan bir lig yerine senaryosu acemice yazılmış kötü bir dizi izliyor gibiyiz. Birilerinin daha ilk haftalardan itibaren yazmaya çalıştığı acemi senaryoda sadece bir takım için uygulanan VAR kayıtlarının açıklanması, verilen verilmeyen penaltılar, kırmızı kartlar, cezalardaki standartsızlık, cezasızlık, şımarık zengin çocuğunun istediğini gerekirse zor kullanarak almaya çalışmasıyla artık sona geliniyor.
Bu dizinin nasıl bir sonla biteceği hâlâ meçhul. Çünkü herkes biliyor ki, dizinin asıl oğlanı sayılabilecek hakemler maçı dilerse bir elden diğerine verebiliyor. İsterse olmayan uzatmayla maç skor tayin ediyor, isterse olmayan kırmızı kartı veriyor. Hiçbiri olmuyor mu? Çaresiz değilsiniz; o zaman da imdat çekicini eline alıp, penaltı tuşuna basıyor.
Mide bulandırıcı, artık rayından çıkmış her şeyin bir arada yaşandığı bu sezon, şampiyon kim olursa olsun çok konuşulacak. Eğer gerçekten futbolseverseniz, bu oyuna inancınız varsa konuşulması da gerekir.  
Sahi sezon başında "FETÖ"cü ilan edilen Türkiye Futbol Federasyonu neden "iyi niyetli" oldu ve MHK'ya ilişkin şüpheleri olanların şüpheleri ne zaman ve neyin karşılığında giderildi? Bunu da merak etmemek mümkün değil.
İsterse kıyamet kopsun ama adalet yerini bulsun...
0 notes
annemkedimvekahvem · 8 months
Text
İyi ki doğdun, iyi ki varsın canım annem. Her yıl sana anlamlı olabilecek hediyeler seçmeye çalışıyorum ama hiçbiri bunun kadar anlamlı olamamış olabilir. Doğduğun güne özel olarak seçtiğim bu kitap yalnızca benden sana değil, hatırlıyor musun geçtiğimiz günlerde bir akşam bir kez de olsa dedemle bağ kurabildiğimden söz etmiştim, onun bir bilge olduğunu biliyorum ve bana anlatmak istediğinin ne olduğunu da. O olmasaydı ben bu kadar derin düşünemezdim eminim, onun mirası zihnimde derinleşen bu yollar hele ki babamın da senin de pek kitap okuma alışkanlığınız yokken, daha evimizdeki kütüphanemizdekileri henüz okumamışsınızken, benim içime doğan kültürel erdemlerin, kişisel bir ilgi olarak gerçeğe ulaşma arzumdaki kuvvetli isteğin, kitapların açtığı kapıların kudretini görebilme kabiliyetimi dedemden aldığımı biliyorum ve ne yazık ki ailemiz onun kütüphanesine sahip çıkamadığı için hiçbir kitap kalmadı onun ardına, onun bilgilerinin kaynağı torununa miras olmadı ama torunu ondan genini miras aldı, hem de dünyanın en yaratıcı, hayalperest, renkli ve duygusal zihnine sahip oluşumu senden alırken babamdan pratik zeka ve orijinalliğini alıp dedemin de bilgeliğini alabilmişim.
Diğer bazı güçlü olarak alamadığım özelliklerim de olabilir ailemizden ama ben şikayet etmeyi bir süre önce bıraktım çünkü söylenmek, şikayet etmek çaresizliğin bir sonucu. Şimdi sadece "bunu nasıl iyileştirebilirim, iyileştiremediğim süreçte nasıl dönüştürebilirim kendi içimde" diye düşünerek yaşamayı daha akıllıca buluyorum. Dedem sana kendi kitabını vermiş sen bahsetmiştin, okuyamadığını söylemiştin, hatta sana trip attığından. Şimdi bu hediye kitap bizden, onun da mirasıyım ben, her halükarda ailemiz bir kolektifi taşıyor, hep çok iyiler olmasa da bir yanda hem özel hem de güzel özelliklerimiz var. Eğer kötüleri iyileştiremiyorsak -ki çalıştıkça iyileşiyorlar ama bazıları uzun vadede- o sırada iyileri "daha iyiye" götürmek bizim aile mirasımızı korumanın sorumluluğu olduğunu düşünüyorum yoksa adın, soyadın, bu hayatın başka ne değeri olabilir ki. Hele ki sizin gibi yalnızca ailesi, evi için çalışan insanlar için aile olmak daha da önemli bir kavram olmalı diye düşünüyorum, en azından içimizde biz yaşarken dolaylı dolaysız gelişimine katkıda bulunduğumuz bu kültürel mirasa saygı duyulacak kadar olmalı ve de en önemlisi dolaysız olarak, biz istediğimiz için geliştirdiğimiz bu cevherin gücüne inanmak önemli olmalı.
Dedemin kültürel mirasını daha yeni algılayabiliyorum. Babannem de aynı Kismo gibi devamlı kaderine sövdüğü ve kendini geliştirmek için hiç bir şey yapmadığı için o haliyle sevilemeden terk etti yaşamı, kendi çocukları bile timsah yaşlarla durdular cenazede, benim canım babam ve amcam haricinde kimse de ağlamadı zaten, sadece bir insanın yaşlılıktan ölümüne geçisi haricindekinde başka da pek göz yaşı döktüren değerleri olmadı çünkü babaannemin, olduğu gibi geldi ve olduğu gibi gitti, ne bana, ne çocuklarına yararlı hiç bir şey aktaramadan, onlara gerçekten ilgi ve sevgi veremeden...
Ve biliyor musun sevgili annem, eğer biz Kısmo'nun gençliğini bilmeseydik, o eskiden hayattan zevk alan, yeni şeyler öğrenen, bize öğrendiklerini anlatan, bizle emeğini paylaşan, heyecanları, hayalleri olan o canlı halini bilmeseydik, yani babaannemin hep olduğu gibi Kısmo da şimdiki haliyle hep şuanki gibi olsaydı onun cenazesi de benzer geçerdi, istesekte ağlayamazdık çünkü hayatta kendini kurban gören herkes gibi, kendi hayatlarında yeterince istemedikleri ve kıymet vermedikleri hayalleri için hayatın akışında üretmeye salık verip şikayet ede ede oldukları yerde öyle kalakaldılar. Düşünsene bir ağaç olsalar çürümüşlerdi çoktan, hareket etmeden, kıymet bilmeden sadece kötüye odaklanarak yaşadıkları bir cehennem var ve çevrelerinde onları önemseyenleri de oraya çekmek zorunda kalıyorlar, çünkü mücadele edip kendi yeteneklerini partlatmak yerine başkalarını dinleyip kendilerinin ne kadar da işe yaramaz olduklarına dair inançları geliştirdiler. Kendi kalplerinin seslerini duyamaz oldular. Hayatta yetenekleri için yeni şeyler deneyimlemek yerine kendilerini içinde hapis sandıkları aynı tekerin içinde yuvarlanmayı seçtiler çünkü kolay olan yol bu ve kolay olanın sonu acı veriyor bu hayatta, zor olanın sonu ise hata bile olsa ders alınarak parlatılabiliyor. Kolay olanı seçtiklerini fark etmeyerek bu aciz kalışlarına "kader" dediler ve bu yazılı sandıkları kadere teslim oldular. Kısmo yıllarca piyango oynadı zengin olmak için, kaderi, hayatı ordan zengin olursa değişir sandı halbuki kaderi hiç yazılmamıştı, o yalnızca tek şansını bu gördüğü için "bambaşka" bir kaderi hayal ederek önündeki gerçek yaşamı kaçırdı, yapabileceklerinin sınırsızlığını kavrayamadı. Yeni öğrenebileceklerini göz ardı etti, onun yerine şikayet etmekti işte kolay olan, durmaksızın aynı şeyleri yaparken farklı sonuçlar bekleyerek geçiriyor zamanı, gitgide çürüyor ama istemiyor da böyle olmasını, sadece cesareti yok çünkü devamlı hayal kırıklığına uğramaktan yıldı, çaresizliği öğrendi ve ne oldu sonra? Pes etti ve bıraktı kendini, kalbinin sesine, onun çırpınış heyecanlarına değil de başkalarının yarım ağızla söyledikleri dış seslerin gerçekliğine inandı. Şimdi her geçen gün hastalıklarına +1 eklenmesini bekleyen birine dönüştü ve bize (hayattaki tek sevdiklerine) halinden üzüntü veren birine dönüştürdü kendini. Ee pes etmemek kolay mıydı bu yolda sanki, hayır zordu, hatta belki çok zor. Ama imkansız asla değildi. Ben de bazen çok zorlanıyorum pes etmemekte.
Senin bana "seni seviyorum" deyip de sevgiyi bazı davranışlarında gösteriyor, bazen hiç göstermiyor olmanı kabulleniyorum mesela ama bir tartışma anında senden gerçekten anlayış, şefkat görmeyi beklediğim, senden destek ve dayanışma beklediğim, senden sadece beni dinledikten sonra bana içten bir cevap vermeni beklediğim, seninle samimi olarak paylaşmak istediğim anlarda ve güvende olmaya ihtiyaç duyduğum bazı anlarda senin kendi duygularına kapılıp benim duygularımı, bana neler hissettiriyor olduğunu anlayamıyor oluşun, bana neredeyse hiç empati yapamayışın, yaptığında bile yapmacık hissettirmesi, üstü kapalı olması, kendini sürekli suçlu, suçlanıyor gibi hissetmenden dolayı seninle gerçek bir şey paylaştığımda benim ne söylediğimi duyamadan, anlamadan, düşünmeden kendini savunmaya geçiyor oluşun karşısında ben de arkamda, yanımda annemin olduğunu hissedemiyorum ve "hata yapmayı" kabul edemediğin için, etsen de gerçekten bunu telafi etmek istemediğin için, hatta ben öyle bir şey yapmadım, ben seni üzmedim diyerek kendi niyetini ortaya atarken benim hislerimi fark edemiyor oluşun, benimle gerçek bir bağ kuramayacak kadar beni duyamıyor oluşun, başka şeylere veya kimselere duyduğun öfkeyi ya da başkasına, hayata duyduğun yoğun hisleri benden çıkarabiliyor oluşun karşısında kaskatı kesilen kalbimin, hayal kırıklıkları yaşayan, sevgiyi ve şefkati arayan ve senden anlayış bekleyen bu yumoş kalbimin bunları yaşarken pes etmeden ilerlemesi kolay mı sanıyorsun? Pes etmemek bazen öyle zor ki, hiç sevmediğin bir kitabı sırf başka bakış açılarını anlayıp kendini geliştirmek için baştan sona okumaktan çok daha zor olabiliyor hayatta. Gerçeklere suratını da çevirsen, bana küssen de, trip de atsan, ben sana kızsam da, sen bana kırılsan da her ne olursa olsun kendi ulaştığım gerçeklerin ardına yürürken, sen sırt çeviriyorsun diye ben sana anlatmaktan vazgeçmiyorum çünkü biliyorum, inandığım tek bir şey dahi varsa onun yoluna gitmeyip de pes edersem inandığım şeyin öyle olmadığını kendim çürüteceğim demek aslında, bak gördün mü olmadı diyen daima pes eden oluyor sonuçta, ya da durup şikayet eden ve hevesini kaybeden... Benim artık pes etmeyecek cesaretim var çünkü neyin gerçek olduğunu anlamak için yürüdüğüm yollarda inandıklarımı kendim gerçekleştirebileceğimi biliyorum.
Ben ne babaannem, ne Kısmo, ne sen, ne babam ne de bir başkasıyım. Ben Damla'yım, senin ve babamın biricik kızı. Sizin anne ve baba olma kimliğinizin yaratıcısı benim, ben olmasam ailemiz diye bir şey, sizlerin bir mirası olmayacaktı. Dedem bu kadar okumasa, benim zihnimde de okudukça gelişen bu zihin yolakları olamazdı. İsterdim ki sizler de okuyun annem, hiçbir şey yapmasanız da okuyun çünkü eğer okumazsanız hep birilerine muhtaç olursunuz ve muhtaç olunan her şey pişmanlıkları hatırlatıyor. Siz sandınız ki okuyunca para kazanılıyor, ev, araba alınıyor, halbuki okuyunca esas para değil deger kazanılıyor. Hayatın bile veremeyeceği dersler veriyor kitaplar insanlara. Öyle gerçek bilgiler oluyor ki, dedemin kendi eczanesini oluşturması gibi, herkesin kendi eczanesini oluşturabileceği kitap havuzları var dünyada çünkü insanız ya insan insana benziyor, benim bildiğimi bir başkası bilse iki insan kadar güçlü oluyor, ne kadar kitap o kadar insanın görüsü demek ve bana göre insanın en insanca var olanı, şimdiyi şimdide yaşayan erdemli insanlardan oluşuyor. Erdemli olan insan özsaygı, özdeğer, özgüven ve özbakım kavramlarının farkındalar, tanımlarını yapmış ve kendi erdemlerini oluşturarak potansiyellerini gerçekleştirmek için yaşıyorlar. Özlerinin farkında olan insanların hayatları kendini tekrar etmiyor, devamlı gelişiyor ve onlar geliştikçe çevrelerini, ailelerini ve hatta kendinden sonraki nesli yani yaşamlarını geliştiriyorlar.
Benim sizden başka ailem yok, sizle var oldum, bir gün adımın içinde olduğu bir aile kurar mıyım bilmiyorum. Siz benim değerimsiniz ve ben pes etmiyorum. Bir şeyleri sizler de bilemediniz ben de bilemedim, ama ben bilmek istiyorum. Bilemediğinizle kalıp tekrar eden o döngüye hapsolmayı da seçebilirsiniz ya da hayatı yalnızca kendi değerlerinize, yaşam enerjinizin varlığına sahip çıkmak için değerlerinizi geliştirerek ve koruyarak ve de yaşamda farklı yolları keşfederken dolayısıyla doyasıya, anlamlı yaşayarak, daha önce görüp duygularınızın, bildiklerinizin aksine günden güne ileriye giderek, iyileşerek, günden güne gelişerek, hayatta tatmadığınız hazları tadarak yaşamayı da seçebilirsiniz. Bu saksıya daha önce ekilmemiş bir çiçek olur, bir atkı örmek olur ve biliyorsun ki öğrenmenin ne yaşı ne de zamanı olur.
Umarım bu kitap senin için sahip çıkmak isteyeceğin bir değer, ailemiz için bir miras olur canım annem ve senin yeni yaşından benim dileğim; bu yıl kalbinden gelen o sesi duyarak parlamayı istemen ve seni heyecanlandıran, sana umut veren o ufacık şeylerin peşinden giderek, pes etmeden, vazgeçmeden o yollara devam etmen çünkü sen ve senin yeteneklerin, senin varlığın yalnızca sana özel, bir başkası yok ve senin emeklerinden, gelişiminden faydalanacak bir çok insan var bu dünyada. Ben de onlardan biriyim. Yalnızca yaşam denen bu mucizenin içinde, başkalarının seslerini duymazdan gelme hakkımız var çünkü bu bizim hayatımız. Bunu görmeyi reddedenler pes ettiler ve başkalarının seslerini kendi gerçeklikleri haline getirdiler. Halbuki en gerçek ses içimizdeki çocuğun sesi, o hiç büyümedi. Kendi potansiyeline inandığın sürece herkesin özel güçleri var ve hepimizin herkesten iyi yaptığı bir şeyler var, onların farkında olmak yetmiyor, onları geliştirmedikçe işlevsizleşiyorlar, tekerin içinde dönen farelere dönüşüyoruz. Doğa ana senin hem kendi hayatına, hem bizlere, çevrene, dünyaya katacağın değerlerin farkında ve artık senin de kendine inanmanı bekliyor. Umarım bu mektuptaki armağanı görebilirsin bir tanecik annem, aydınlığının önünde duran duvarları yıkma cesaretinle bana güç verir ve bu kitabı okursun. Umuyorum benim gerçekleri aramam ve yıkılsam da, defalarca düşsem yaralansam da gerçeği anlamak ve anlatmak için pes etmeden devam etme ve sevme arzum gibi kudretli olan kalp sesleri senin içine de doğar. Bunun için doğa ananın gücüne de ihtiyaç yok, sen yeterki kalbinin sesini duy 💗
İyi ki varsın anneciğim, sağlıklı ve dolu dolu bir hayatı keşfetmeni diliyorum.
🍃🎐🌸
0 notes
uyuyanbebe · 1 year
Text
Uzun zaman oldu...
Kötü olaylar yaşadım. Her zaman unutup devam ettim. Ama her seferinde sadece kendimi bastırdım. Acı çekiyorum. Bağırarak ağlamak istiyorum.
Ağlıyorum... Sessiz, tek, acı içinde ve en zoru kimse anlamıyor...
Tek başımayım. Doğduğum günden beri yanlızım. Her seferinde geri plandaydım. Faruk Emre Dal!
Erkek..
Neden ben...
Bir şey mi yaptım? Yaptıysam üzgünüm. Ama buyum.. Değişmek istiyorum gerçekten. Duygusuz olmak istiyorum. Hani bana gurursuz diyorsunuz ya...
Gururumu siz yok ettiniz. Onca hakaretten sonra böyleyim. Neden susmak zordayım. Neden?
Susmak istemiyorum. Ama başka çarem yok. Konuştukça hakaretler aşağılayıcı kelimeler. Gurur kırıcı davranışlar. Neden biraz olsun önem vermediniz.
Neden biraz olsun sevmediniz? Tek istediğim sevilmekti oysaki. Ama siz bana sevgiden başka her şeyi verdiniz.
En çokta nefret...
Oysaki tek istediğim iki kelime...
Seni seviyoruz...
Bu kadar mı zor. Size göre aptalca olan bu kelimeler benim için her şeye bedeldi. Tek istediğim yalan da olsa sevildiğimi duymaktı.
Zeynep'e söz verdim...
Galiba yine her zaman ki gibi sözlerimi tutamayacam.
İntihar edicem.
En kısa zamanda.
Hazırlanıcam...
Lütfen bunu ben ölmeden önce görün.
Kızmayın lütfen...
Lütfen artık kızmayın bana...
Yalvarıyorum...
Sizden nefret ediyorum...
Sevmek bu kadar zor olmamalı...
Sevilmek istedim. Yemin ederim tek istediğim buydu.
İlgi değil.
Para değil.
Özgürlük değil.
Sevgi...
Bana vermediniz.
İnat olsun diye nefret kustunuz. İğrendiniz... Ne yaptım ki?
Yaşamaktan başka ne yaptım. Doğru....
Çocukça hevesle sigara içtim.
Kendimi zehirlemek o kadar iyi hissettirmişti ki...
Ama başka şekilde zarar vericem kendime...
Faça atarak...
Zaten eskiden kalan izler var...
Görmedin anne...
Kızını hiç merak etmedin.
Senden nefret ediyorum baba.
Bı baba kızına bunları yapmaz. Sana asla şükür etmicem. Beni bu hale getiren sensin. Sen ve o iğrenç bakışların, lafların ve imaların.
Bir kez olsun bizi biz olduğumuz için kavul et.
Artık sevgi istemiyorum.
Huzur istiyorum.
Öbür taraf var mı bilmem.
İnanıyorum yaratıcı var ama...
Acı çekmemizi görmek istiyor galiba.
Onun emirlerine uymuyorum.
O başörtü harici hiç bir şey yapmıyorum. O da sizin zorunuzla.
Tek vasiyetim var.
Mezarıma kimse gelmesin. Kimseyi istemiyorum. Yanlız huzur içinde yatmak istiyorum. Beni İstanbul'da gömün.
Denize yakın bir yerde.
Hırçın dalgaları duymak istiyorum. Her zaman deniz kenarında huzur bulmak isterdim.
Bari ölüme saygı duyun ve vasiyetimi yerine getirin.
Kimsenin beni ziyaret etmesini istemiyorum.
Yanlız olmak istiyorum.
Her zaman olduğu gibi.
Bana dua etmenizi de istemiyorum. İnanmadığım bir dinin kelamının işe yarayacağını sanmıyorum.
Dine göre cehennem varsa...
Orda görüşürüz ailem.
Çünkü siz oraya layıksınız.
Bu kadar eziyeti kimse hak etmez.
Neyse...
Ölmek istemiyorum...
Ama zorundayım.
Hayatta kalmak demek acı demek...
Okuyup Japonya'da yaşamak istemiştim her zaman. Ben ve kızım belki oğlum.
Baba yok.
Biz o ve ben...
Bir annenin gerçekten ne yapması gerektiğini ona göstericektim.
Bir anne çocuğuyla çocuk olmalı, bir abla olmalı gerektiğinde, bazen ise korumacı bir anne, bazen baba olmalı korumalı kollamalı ama sen olamadın anne.
Bir anne böyle olmalı.
Özür dilerim bebeğim...
Daha varolmadan öldürdüm seni...
Bu dünya çok acımasız...
İçindeki bu canlılar ondan da acımasız...
Burası acıdan ibaret...
Üzgünüm...
( 08:45 / 22 Nisan 2021 )
0 notes
morkedisblog · 1 year
Text
Burası cennet olmalı 2019 Fransız-Filistin yapımı arapların olduğu hiç bir yer cennet olamayacağı gibi cenneti bile cehenneme çevirirler hep yazarım şu cahil kafamla,zengin arapların ve bizim akılıların(!) Filistine yaptıkları silah islami terörist yardımı eğitim/sağlık/iş yardımı olarak yapılsaydı Filistin çok başka yerlerde olurdu arapların kafaları en okumuşundan cahiline zengininden fakirine kötülüğe çalışır Hz.Davutun bedduası fena tutmuş şimdi unuttum kaç nolu Mezmurdu kendisine kötü davranan Filistinlilere ettiği beddua vardır demek o gün bugün araplar mikroplar bilim kurgulardaki gibi zaman makinesi olsa geçmişe gidip arapların ve bizi bugün çaresiz bırakanların köklerine kibrit suyu döküp buraya döneceğim sonra bak islami terör siyasal islam yeşil rant vs yok haa onlar cıa yaratımı derseniz cıa bu fikirleri İsveçlilere değil Müslümanlara empoze etti Müslümanlar da aptal olduklarından hemen etkilendiler hıhıhı koşun şikayet edin Müslümanlara hakaret falan var hadi bee fikir jimnastiği yapıyorum dönün bakın Ortadoğu ve Türkiye ayranları yok içmeye tahtırevanla giderler s...çmaya çok afedersiniz🙏
instagram
0 notes
benimpencerelerim · 1 year
Text
SKANDAL BAHCE
Umut Ozan Darıcı, 17 Nisan 2023
İsterse kıyamet kopsun ama adalet yerini bulsun
Sadece ismi "Süper" olan bir lig yerine senaryosu acemice yazılmış kötü bir dizi izliyor gibiyiz
"Normal" kelimesinin Türk Dil Kurumu'ndaki karşılığı, "Kurala uygun, alışılagelen, olağan, düzgülü, aşırılığı olmayan, uygun" ve "Aşırılığı, eksikliği ve taşkınlığı olmama, ortalama durum" olarak açıklanır.
Kelimenin en doğru anlatımı "Kurala uygun" ifadesi olsa gerek. Zira çokça kez göreceli bir kavram olarak karşımıza çıkar. Bir başkasının normali, bir diğeri için aynı normallikle karşılanamayabiliyor.
Ads by
Kiosked
2022-2023 sezonunda yaşananlar da birileri için "normal", birileri için sıradanlaşmaya başladı.
Spor Toto Süper Lig'in 29. haftasında oynanan Fenerbahçe-Ankaragücü maçında saha içinde yaşananlar, "normal"liğin sınırlarını aşmış durumda olmasına karşın, spor basını her şeyi "normal"leştirerek, ucundan kıyısından bile dokunma ihtiyacı hissetmiyor.
Oysa hiçbir şey yaşanmamış 45 dakika sonunda, karşılaşmanın hakemi Atilla Karaoğlan, önce Jorge Jesus tarafından saha ortasında "fiziki" müdahalede de bulunularak tehdit ediliyor. Bununla yetinmeyip parmak sallıyor, orada da durmuyor, penaltı pozisyonuyla birleştirip bunları maç sonunda Instagram hesabında paylaşıyor. Verdiği mesaj açık, "hakemi yola getirip penaltıyı aldırdım."
İlk 45 dakikanın bitimiyle maçın hakemleri soyunma odalarına gidemiyor zira Fenerbahçeli yöneticiler Selahattin Baki ve Ahmet Ketenci tarafından önce çıkışları engellenerek, çıkış tüneli önünde, sahanın içine dalarak "tehdit" ediliyor. Bu da kesmemiş olacak ki, hakem odasına girilerek, küfürlerle sahaya yollanıyor.
Burada Ahmet Ketenci ismine ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Maçın hakemlerine parmak sallayarak bir şeyler söyleyen bu şahıs, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın büyük oğlu Burak Erdoğan'ın eşinin ağabeyi. 2012 yılında Aziz Yıldırım yönetimine yedek olarak giriyor, daha sonra Başakşehir kulübünde yöneticilik yapıyor. İBB'ye ait Bel-Tur'da yöneticilik yapmış. Türkiye'de Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yakın her isim gibi dokunulmazlık zırhı kuşanmış olmalı ki, olmaması gereken saha içine kadar girip, hakem tehdit edebiliyor. Çünkü bunun başka bir açıklaması yok.
Süper Lig'de bu haftadan sonra buna benzer olaylar yaşanırsa kimse şaşırmasın. Zira anormal bir durum sanki normalmiş gibi karşılanarak, yaşananlar normalleştirmeye çalışılıyor. Ne kimse sesini çıkartıyor, ne de konuşuyor. Sanki hiç yaşanmamış gibi üzerine bir örtü çekip unutulması sağlanıyor.
Tüm bu yaşananlarda en ilginç şeyse, sözü geçen maçın ilk 45 dakikasında infial yaratacak bir şey yaşanmaması. Oysa tepkilere bakıldığında sanki Ankaragücü'ne iki kırmızı kart verilmemiş, Fenerbahçe aleyhine çıkan tüm kararlar yanlışmış gibi.
Aslında mesaj çok açık ve berrak, "ama öyle ama böyle bize istediğimizi vereceksiniz."
Yeri gelir teknik direktörümüz tehdit eder, yeri gelir yöneticiler sahanın içine dalıp tehdit eder, gerekirse de hakem odası basılır.
Bunlara ne cezalar verilecek, takip edeceğiz hep birlikte. Ancak şunu bilmekte fayda var ki; cehenneme giden yola taş döşemeye başlarsanız, o ateş er ya da geç sizi de yakacaktır.
Atanmış Türkiye Futbol Federasyonu'ndan ya da başkanı Fenerbahçe yöneticisinin maaşlı çalışanı olan Merkez Hakem Kurulu'ndan bu konularda bir tepki göstermesini beklemek, çocukça bir iyi niyetten başka bir şey olamaz.
Türkiye Süper Ligi, eşi benzeri görülmemiş bir sezon yaşıyor. Tüm dünyada futbolda yanlış kararların verilmemesini sağlayan VAR sistemi, ülkede herkesin gözünün içine baka baka lig yarışının daha "heyecanlı" geçmesi için kullanıyor.
Sadece ismi "Süper" olan bir lig yerine senaryosu acemice yazılmış kötü bir dizi izliyor gibiyiz. Birilerinin daha ilk haftalardan itibaren yazmaya çalıştığı acemi senaryoda sadece bir takım için uygulanan VAR kayıtlarının açıklanması, verilen verilmeyen penaltılar, kırmızı kartlar, cezalardaki standartsızlık, cezasızlık, şımarık zengin çocuğunun istediğini gerekirse zor kullanarak almaya çalışmasıyla artık sona geliniyor.
Bu dizinin nasıl bir sonla biteceği hâlâ meçhul. Çünkü herkes biliyor ki, dizinin asıl oğlanı sayılabilecek hakemler maçı dilerse bir elden diğerine verebiliyor. İsterse olmayan uzatmayla maç skor tayin ediyor, isterse olmayan kırmızı kartı veriyor. Hiçbiri olmuyor mu? Çaresiz değilsiniz; o zaman da imdat çekicini eline alıp, penaltı tuşuna basıyor.
Mide bulandırıcı, artık rayından çıkmış her şeyin bir arada yaşandığı bu sezon, şampiyon kim olursa olsun çok konuşulacak. Eğer gerçekten futbolseverseniz, bu oyuna inancınız varsa konuşulması da gerekir.  
Sahi sezon başında "FETÖ"cü ilan edilen Türkiye Futbol Federasyonu neden "iyi niyetli" oldu ve MHK'ya ilişkin şüpheleri olanların şüpheleri ne zaman ve neyin karşılığında giderildi? Bunu da merak etmemek mümkün değil.
İsterse kıyamet kopsun ama adalet yerini bulsun...
0 notes
donguanto · 2 years
Text
Tumblr media
‘’cehennem acı çekilen yer değil, acı çekişini kimsenin duymadığı yer.’’ demişti birisi. bu bağlamda cennette mutlu olduğun yer olmamalı, mutluluğunla başkalarının da mutlu olduğu yer olmalı. peki, ben neredeyim? acı çekiyorum evet, fakat kimsenin duymaması etkilemiyor beni. çünkü duysa, anlayacak mı? anlasa, hissedecek mi benim gibi? bu yara başkasında da açılır mı? açılırsa kanar mı? kanının rengi ne olur, yarasına iyi bakar mı? kabuk bağladıkça soyar mı ya da kapanmaya yüz tuttuğunda kazır mı tekrar tekrar? hepsi gerçekleşse bile buna ben sebep olduğum için nasıl görünürüm? ne derler bana, nasıl bakarlar? ben çiçek bakar gibi bakabilirim, evet. büyümesi için oturur konuşurum belki. fakat benden gelen bir yara çiçek olabilir mi? sanmıyorum. elimi uzattığım karanlık çünkü. dokunmak istediğimin aydınlığıyla var gecem. benim yıldızlarım yerin altından izliyor. boynumun büküklüğü onlarla konuştuğumdan.
hangi mutluluğumla mutlu edeceğim birilerini? paylaşabileceğim bir gerçeklik olsa bile, bu sahtelikte mutlu olmuyor kimse, kimsenin iyiliğiyle. parmak izlerinde haset yazıyor artık insanların. tırnaklarında kin büyütüyorlar. o kinle kırıyorlar tırnaklarını başkalarının sırtında. dokunuşları bile plastik, bundan. duyulmak artık etkilemiyor beni, bundan. çünkü biliyorum. benim notalarım ve onların notaları uyumsuzluğa gebe yalnızca. hep aynı senfoniler var kulaklarında. hep aynı cümleler. hep aynı yüzler. hep aynı yüzsüzlükler. yöntemleri var onların. taktikleri. stratejileri. elde edebilmek için sahteliği. lâkin suçlamıyorum. çünkü önemi kalmadı gerçekliğin. içi boş bir kutu yalnızca. doldurmaya çalıştıkça dışarıya tüküren bir canavar var içinde karşı koyulamayan. sanırım ben ona yenildim.
peki, ben neredeyim? bilmiyorum. cevaplandıramıyorum. açıkçası, sorarken de bir cevap bulma ümidiyle sormamıştım bunu kendime. çünkü önemli değil artık nerede olduğum, nerede olabileceğim veya nerede olamadığım. önemli olan nerede olacağım demek isterdim, fakat inan, sikimde değil.
0 notes
Text
7 yıl sonra...
Hala yaşıyor olmana sevinmelimiyim bilmiyorum. Fazlaca zorluyor seni bu hayat küçüklüğünden beri. Dünya hassas kalpler için bir cehennem diyorlardı da inanmazdın. Hissizleştin sadece, sessizleşmeyi beceremedin. Yine herzamanki gibi konuşmayı çok seviyorsun, anlatmayı hikayeyi bitirmeyi. Ama düşündüğün kadar önemli değil hiçbirşey. Saçma bi hayali kovalıyorsun orta yaşına rağmen. Hala gözlerin ıslak, uzun zamandır ilk kez bu kadar fazla hissediyorsun. Sebepsiz, belki yine kalabalık içinde yalnızlıktan. Yazmayı özlemişsin dahası hissetmeyi. Derin nefesler almayı ve vermeyi. Cümleler kurmayı,betimlemeyi. İnsanın kendini keşfi sınırsız, durduğun yerde yaşıyorsun, dünya dönerken sen duruyorsun. Eskiyi özlüyorsun herşeyi yazıp çizmeyi sevdiklerine okutmayı, güzel çocuklardık hatırlıyorsun, aşırı hassas duygusal, kendinden başka kimseye zararı olmayan. Büyüme sancılarıyla boğuşan hep geçeceğine inandığımız amaçlar uğruna düşünüp duran. Kocaman olmana rağmen hala aynı olmak canını yakıyor olmalı. Ya da eskisi gibi olabilmek mutlu etmiştir bi anlık seni. Çoğu şey aynı değil, en çok okumasını istediğin kişiye gönderemezsin yazını herşey anlamını yitirdi, birinden birine birşeyler yazılmıyor artık, böyle yazılmadığına emin gibisin. Güzel zamanlar yaşadık, güzel çocuklardık, olmayan şeylerin acısını çekiyorduk şimdiyse olup bitenlerin acısını çekmek zorundayız. Değişmedik. Değişemedik. Ölmedikte. Ölemedik.
0 notes
merve-seker20-blog · 3 years
Text
Şems-i Tebrizi Sözleri
#şems-i #sözleri #tebrizi #aşk #ask #güzelsözler #sevgi #aşksözleri #anlamlısözler #hasret #instagram #umut #güzel #unutamamonu #seviyorum #sevdiğim #kalyanımda #gt #aşık #aşkacısı #özlem #unutamam #sevgili #sevda #gitme #aşkyarası #unutamamseni #huzur
SAYFA İÇERİĞİ: Şems-i Tebrizi Sözleri, En Güzel Şems-i Tebrizi Sözleri, Kısa Şems-i Tebrizi Sözleri, Etkileyici Şems-i Tebrizi Sözleri, Anlamlı Şems-i Tebrizi Sözleri, Özlü Şems-i Tebrizi Sözleri, Dini Şems-i Tebrizi Sözleri, Kısa Şems-i Tebrizi Sözleri,  Güzel sözler sitemizde ”Şems-i Tebrizi Sözleri” bir araya getirilmiştir. Sayfamızda yer alan sözleri sosyal medya hesabınızda yayımlayabilir,…
Tumblr media
View On WordPress
#ağlamaya lüzum yok.#ama inancınla büyüklük taslama!#ama kurallarını başkalarını dışlamak yahut yargılamak için kullanma. Bilhaba putlardan uzak dur#Anlamlı Şems-i Tebrizi Sözleri#Bazen arkasına dönüp bakması gerekir insanın; Nerden geldiğini unutmaması için.#bazısı da giderken gönül açıklığı verir. Dikkat et ve iyi bak ki#Bazısı gelirken#benden kaçışın yok! Lakin kader seni benden almışsa#Bildiklerini unut. Diyor dost. Gel al eline bir silgi#bilmeyene nefs’tir#bir kandil gibi gök kubbesine asmalı.#Bir kişi Allah’tan başka kimseye ihtiyacı olmadığına inanırsa Allah da onu başkasına muhtaç etmez.#bir kulak verirdi. Onun için#bir şans daha verme. Unutma; sevgi yürekli olana yakışır.#büyük konuşma.#Cehennem gibi olmalı#cehennemi bile yakıp yandıracak bir gönül istemeli… Ki o gönlün önüne iki yüz deniz çıksa#çok dinleyip az konuşmak gerek…#Dedim ki: Etrafında dolaşsam beni kınıyorlar?! Dedi ki: Zaten biz#dileği gerçekleşmediğinde de şükredebilendir.#Dini Şems-i Tebrizi Sözleri#Diyorlar ki dost acı söyler? Acıyı söyleyene dost denilmez ki! Seni sevmeyen acı söyler dostun sana söyleyeceği acı dahi olsa senin canını a#dışta değil içte#dost. Ve sakın kendi doğrularını putlaştırma! İnancın büyük olsun#Dostluk gül olmaktır yaprağı ile de dikeni ile de.#Düzenim bozulur#Eğer Allah seni bana yazmışsa#Eğer çok konuşmak faydalı olsaydı Allah iki ağız#En Güzel Şems-i Tebrizi Sözleri
0 notes