Tumgik
#kırlangıçlar gibi
japonyamesken · 4 months
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
31 notes · View notes
hazanla · 2 months
Note
" Bu şehirden gidiyorum
Gözleri kör olmuş kırlangıçlar gibi
Gururu yıkılmış soyatlar gibi
Bu şehirden gidiyorum
İnsanlar taş gibi bana yabancı
Ağaçlar bensiz hüküm giyecek bulvarda
Bir tambur bir yalnızlığı anlatıyorsa
O ışıksız pencereden
Ben onu duymuyor gibiyim
Bir ağaç ölüyorsa kapınızın önünde
Ben onu bile duymuyor gibiyim
Bu şehirden gidiyorum
Gömerek geceyi içime
Sabahın hüznünü beklemeden
Gidiyorum bu şehirden "
21 notes · View notes
seyyahh-h · 2 months
Text
Bu şehirden gidiyorum
Gözleri kör olmuş kırlangıçlar gibi
Gururu yıkılmış soy atlar gibi
Bu şehirden gidiyorum
15 notes · View notes
hepeksikk · 11 months
Text
Sen, ömrünün en ağır yüklerini
geçmişinin pespaye hikâyelerinde
omuzlamışsın çoktan;
ben insaflı, tüy gibi hafif
kırlangıçlar kadar özgürce
gideceğim senden:
Son ödülüm say.
26 notes · View notes
sanaondakikakala · 6 months
Text
Bu sehirden gidiyorum
Gözleri kör olmuş kırlangıçlar gibi
Gururu yıkılmış soy atlar gibi
Bu şehirden gidiyorum
Gömerek geceyi içime
Sabahın hüznünü beklemeden
Gidiyorum bu şehirden...
Erdem Bayazıt
13 notes · View notes
efruz8 · 2 years
Text
Tumblr media
Kırlangıçlar – Sabahattin Ali “Yaşadığımızın farkına varmayacak olduktan sonra ne diye yaşıyoruz?
”Şehrin kıyısında, ufacık bir derenin kenarında, dalları suya sarkan ihtiyar bir söğüt ağacı vardır. İlkbaharın başlangıçlarında bu söğüdün dallarına bir dişi kırlangıç gelip kondu; derenin bir başından bir başına yıldırım gibi uçan, beyaz göğüslerini suya dokundurarak şeffaf kanatlı küçük böcekleri yakalayan diğer kırlangıçlara bakmaya başladı. Başını hafif hafif sallıyordu. Derin düşüncelere daldığı belliydi.Söğüdün dalları hışırdadı. Bir erkek kırlangıç geldi, dişinin karşısındaki dala kondu.Kırlangıçlar arasında pek teklif yoktur. Uzun uzadıya takdim filan edilmeden konuşmaya başladılar ve pek az sonra da ahbap oldular.Evvela havadan, sudan bahsedildi. (İki kişi birbirlerini yeni tanıdıkları zaman havadan sudan bahsetmek adettir.) Fakat biraz sonra erkek bir iki dal ileri geldi, dişi daha az çekingen bir hal aldı.Muhabbeti kaynattılar.“Olur ya!,” demeyin, iki kırlangıcın ilkbaharda, herkes dört tarafa koşup çalışırken bir söğüt dalında oturup yarenlik etmeleri gündelik işlerden değildir.Bizim kırlangıçların ikisi de antika mahluklardı, yani öteki kırlangıçlara benzemiyorlardı. (Başkalarına benzemeyenlere antika derler.) Evvela dişi kırlangıç lafı derin tarafından açtı:“Siz hiç çalışmıyorsunuz..”Başka bir kırlangıç olsaydı hemen: “Ya siz neden burada oturuyorsunuz,” diye ikinci bir sorguya kalkışırdı. Fakat bizimki derin derin içini çekti ve sustu.Ve dişi onun söylediği şeyleri anlıyormuş gibi başını salladı ve gözlerini aşağıda şıpırtıyla akan suya dikti.Bir müddet daha sustular. Erkek birdenbire gözlerini dişiye çevirerek söze başladı:“Bakınız şunlara…”Ve aşağıda birbirini çaprazlayarak uçan ve dokuma tezgahının mekiklerine benzeyen kırlangıçlarıgösterdi. ”Bakınız şunlara… Sabah akşam demeden, yaz kış demeden çalışıyorlar. Ben bunlara çok kere sordum: Neden böyle durmadan uğraşıyorsunuz, dedim, cevap vermediler. Omuzlarını silkip yanımdan uzaklaştılar.”Dişi:ve bu dilde, söylemek istedikleri şeyleri söylemekten utanıyorlardı. Bu dil, onların içindeki şeylere uygun değildi.Yavaş yavaş gözlerine ve bakışlarına bir gamlılık çöktü. Dostluktan filan bahsederken, sesleri titriyor gibiydi; yahut onlar böyle zannediyorlardı. Fakat böyle zamanlarda hemen birinden biri, bir kahkaha atar ve işi alaya bozardı: İçi burkulduğu halde… Nihayet günün birinde ikisi de bunun böyle sürüp gidemeyeceğini anladılar. İkisi de birbirlerine açılmaya karar verdiler.Sabahleyin karşı karşıya gelince dişi söylemek istediği şeyleri gözleriyle anlatmak istedi. Tam bu sırada, üzerinde oturdukları söğütten sarı bir yaprak koptu, iki tarafa sallanarak aralarından geçti ve dişinin en manalı baktığı zamanda gözlerinin önünü kapattı.Erkek bu bakışı göremedi.Fakat her ikisi de sarı yaprağı gördüler.Erkek ağzını açtı:“Senden hiç ayrılmak istemiyorum…” demişti ki, buvvv diye soğuk bir rüzgar esti…Dişi, erkeğin sözlerini işitemedi.Fakat her ikisi soğuk rüzgarın sesini duydular.Birbirlerinin gözlerine baktılar; artık yuva kurmak zamanının geçtiğini, sonbaharın geldiğini, ayrılacaklarını anladılar.İkisi de içini çekti.Tepelerinden birçok kırlangıçlar geçti: Sıcak yerlere dönüyorlardı.Ayrıldılar… Ve bir daha birbirlerini görmediler.Fakat ikisi de küçük derenin kenarındaki söğüdü ve orada geçirdikleri güzel ilkbaharı ve yazı unutmadılar.Ve ikisi de, böyle bir yaz geçirmemiş olan diğer kırlangıçlara tepeden baktılar… (Çünkü azlıkta kalanlar çok olanlara nedense tepeden bakarlar.)
43 notes · View notes
parcalaryokolus · 2 years
Text
Hayatın dekoru aynı,rol aynı değişen tek şey değişen takvim yaprakları...
17:23 10.12.2022
Tumblr media
42 notes · View notes
piyarent · 6 months
Text
Derlenip toplanan savurgan rüzgarlar
Aralarında konuşkan hezeyanlar ve zaman
Dileksiz bir dilek feneri kaplar avluyu
Bileklerinden kesik bir el tutar namluyu
Cinayet gibi kıvrımlarında arar zanlıyı
Demin işittim hatırlattı şimdi unuttum tümünü
Korkuyorum dedi ve tutamadı sözünü
Oysa ne vakit açar kırlangıçlar
Gövde deki boşluğa kuş evleri saklamamışlar
- gündüz zayi
2 notes · View notes
overseass · 9 months
Text
Avareyim, asudeyim, yorgunum
Bilmiyorum neden sana vurgunum.
Ya topla bu yaralı kırlangıçları
Yada bu vefasız şarkıyı bitir.
Özgürlüğe giden kırlangıçlar gibi
Siyah gözlerine benide götür.
5 notes · View notes
guzel-adamlar · 2 years
Text
Bu şehirden gidiyorum
Gözleri kör olmuş kırlangıçlar gibi
Gururu yıkılmış soyatlar gibi
Bu şehirden gidiyorum.
İnsanlar taş gibi bana yabancı
Erdem Bayazıt
18 notes · View notes
aynodndr · 1 year
Text
Tumblr media
Saygıyla...
Cengiz Aytmatov
“İnsan için zor olan şey, her gün insan kalmaktır”
*
"Yalnız yapılan iyi işler kalır dünyada. Başka her şey silinip süpürülür."
*
Ne güzel türküler yakarmış eskiler! Her türkü tek başına bir tarih sanki.
*
Bu dünyadan insanlar göçüp gider ama yaptıkları iyi şeyler kalır.
*
Gözlerimi kapayabilir, kulaklarımı tıkayabilir, ama düşünmeden edemezdim.
*
Ekmeği aldım, bereketli olması için duamı yaptım ve ilk lokmayı ağzıma götürdüm. İşte o zaman pek bildiğim bir koku geldi burnuma. Çiftçilerin, tarım araçlarını kullananların ellerinin kokusuydu bu. Bu ekmek petrol kokuyor, demir kokuyor, saman kokuyor, olgun başak kokuyordu. Evet, eskiden olduğu gibiydi her şey. Lokmamı yutarken gözyaşlarımı tutamadım: “Ekmek ölümsüzdür, iş de ölümsüzdür!” dedim.
*
Okumayı çok sever, her zaman kitaplara dalıp giderdi. Onun en çok sevdiği şey, ona en değerli ödül kitaptı.
*
Mutluluk bir dağ yolu gibidir. Bakarsın tepelere tırmanır, sonra bir bakarsın, aşağıya iner. Tek başına nedir insan? Ama başkalarıyla birleşirse dağları devirebilir. Bizim şu güzel, şu yaşanası dünyamız böyle işte..
*
Huzur olan evde mutluluk da olur.
*
Öz vatanını, öz milletini kim sevmez!
*
Geçmişi unutmadım. Unutabilir miyim hiç? Ama ondan uzaklaştım.
*
Ruhunun ta derinliklerine gömülen, ama orada bile küllerin altındaki köz gibi hep canlı duran o özlem acısı, o yürek sızlatan hasret duygusu, kırlangıçlar uçup giderken uyanıvermişti birdenbire. Ve o anda, göğsünün üzerinde yeni bir güçle alev alev yanmaya başlamıştı.
*
"... Aşk oduna düşen maral, sabah erken melemeye başlayınca sesi dağlarda, boğazlarda yankı yankı duyulur..." diyordu Raymalı.
"...Kuğu kuğusundan ayrı düşende, güneş bile gözüne kapkara bir leke olarak görünür..." diye cevap veriyordu Begimay
*
Bir adam dünyaya getirmek ve onu yetiştirmek çok uzun zaman ister. Ama onu öldürmek çok kolaydır. Bir anda öldürürsün.
*
Ve bu yeryüzünde bizi ne beklerse beklesin insanlar doğup öldükçe doğruluk ölmeyecektir.
*
"At da çok çalışır, ama insan her şeyden önce bir insan olmalıdır... Ancak o zaman yaptığı işten mutluluk duyar, ancak o zaman yaptıklarının bir anlamı olur."
*
Ee, oğlum, paranın hüküm sürdüğü yerde, güzel söze ve güzelliğe yer kalmaz.
*
Hem konuşmaya ne gerek vardı? İnsan her şeyi anlatamaz, zaten kelimeler de her şeyi anlatmaya yetmez…
*
Ama bu çocuklar büyüyünce senin benim gibi birer insan olsun istiyorsan okulun da, eğitimin de gereği yok tabii. Ama devlet nasıl gelişir o zaman? Bütün güçlüklere bunun için göğüs geriyorum işte. Daha iyi bir öğretmen olsaydım başka bir şey istemezdim...
*
Bulutların kararttığı göğe baktım, hayatın niye bu kadar karışık, niye bu kadar anlaşılmaz olduğunu düşündüm...
*
Varsın Danyar'ın kaputu eski, pabuçları delik olsun! Ondaki ruh zenginliğinin bizim hiçbirimizde bulunmadığını çok iyi biliyordum ben.
*
Dostluk yalnız kara günde değil iyi günlerde de belli olurmuş.
*
"Seviyordu ama özlemiyordu , yanındayım diyordu ama uzaktaydı ; sadece sözler vardı , kendisi yoktu."...
*
Sevgi neydi,
Sevgi iyilikti, dostluktu…
Sevgi emekti.
Sevgi neydi?
Sevgi dostça uzanan insan eliydi.
Sevgi neydi ?
Sevgi sahip çıkan o sıcacık insan eliydi sevgi iyilikti….
Cengiz Aytmatov
D: 12 Aralık 1928, SSCB
Ö: 10 Haziran 2008, Almanya
Ünlü Kırgız edebiyatçı, gazeteci, çevirmen, diplomat, ve siyasetçi. Türk Dünyası'nın en ünlü yazarı. Dünya edebiyatında tartışılmaz bir yere sahip kitaplarıyla Türk kültür zenginliğini bütün dünyaya tanıtan yazar, edebiyatçı.
Derleme: Semihat Karadağlı
4 notes · View notes
alzheimerkalp · 2 years
Text
göçmen kuşlar
4 notes · View notes
yasamakicin · 2 years
Text
Kirli Sarı
Ben duvarlara yazılar yazdım. Ömrüm boyunca bunu yaptım. Olur olmaz her şeyi anlattım. Kirli sarı sokak ışıklarının aydınlattığı duvarlara yazdım. Biliyor musunuz bir çokları yağmurun öfkesiyle yok olup gittiler. Adımı arasanız bulamazsınız. Hayır yanlış anlamayın her zaman kirli duvarlara yazmadım. Elif'in yüzü gibi bembeyaz duvarlara da yazdım. Bir sonbahar akşamı yağmur evlerin çatılarını dövüyordu. Lacivert şemsiyesinin altında bana bakıyordu. Elleri titriyordu, saçları ıslanacaktı. Bütün gün bir güneş aradım, olsa getirecektim. Yağmurdan saklanacak bir yer aradım. Yağmurdan ve sarhoşlardan korktuğunu biliyordum. Yüzü buz kesmişti. Avuçlarımın arasında ısıtmak istedim, nafile. Bembeyaz bana bakıyordu. Bir gün yokuşun başında bembeyaz bir duvara yazılar yazdım. Gözleri içime bakıyordu. Hiç kendi imzamı atmadım. Dönüp arkasına bakmayan kırlangıçlar gibi yok olsunlar istedim.
5 notes · View notes
birrafbirsahaf · 2 years
Text
Sen yeni bir yaş aldığın zaman yaz geliyor,
iri ve sıcak yapraklar bir bahçe gibi
dolduruyor kalbimin en güzel boşluğunu,
açıyor geniş ve dalgalı çiçeğini rüzgâr,
güneyden kanat kanada dönen kırlangıçlar
bir masal gibi ısıtıyor evlerin alnını.
Sen yeni bir yaş aldığın zaman deniz başlıyor,
sabahsız ve kimsesiz dünya,
sabahsız ve kimsesiz insan,
kayayı delen incir gibi
şarkısına başlıyor.
Sen yeni bir yaş aldığın zaman gök derinleşiyor,
umut mavi bir uçurum ve nehir olup
akıyor kalbimize durmadan, akıyor
kalbimizde sevda yaratmak için.
Sen yeni bir yaş aldığın zaman, zaman şiir oluyor,
kelimeler aşkla ısınmak için ay oluyor,
uyumuyor kelimeler bir daha, ay uyumuyor,
hazirandan bir gül koparıp en ıssız
en yaralı olana veriyorsunuz,
güneşin altında bir sevinç olsun diye,
yaşayan her şeyde bir sevinç olsun diye,
sen yeni bir yaş aldığın zaman haziran başlıyor.
Haziran beyaz bir güldür ve kırmızı bir kalbi var.
6 notes · View notes
3 notes · View notes
kefenisiyaah · 1 month
Text
Kaç günümü bıraktım dünümde, çeyrek asra çeyrek var sanırım. Tün vaktini aydınlatmaz olmuş ay; hemen bir muma sarıldım. Mum bile titredi şu yalnızlığıma. Bir sigara yaktım, ardından muma üfledim. Yandıkça eksilen tek sen değilsin, dedi. Sordum, kaç şiirlik yangın var içinde? Yazdıkça eksilecek kadar, dedi. Bağırdım ona, ben bazen bağırırım biraz :eksilme," dedim. "Yan ! ben bazen eksilirim biraz; aslında hepimiz eksilirmişiz," dedi. Bunu sonradan öğrendim. Ben aslında her şeyi sonradan öğrendim. Gözlerime baktı, bir damla yaş süzüldü kirpiklerimdeki bulutlardan,Buğday tenime hemen öfkelendi. "Belki bir çiçek açar," sakin ol dedim. "Yanmış bir bahçede çiçek açar mı?" dedi sessizce. Kaşlarımın köprüsü kırıldı, uzunca süzdüm acıtan ateşi. "Sen hep çok soru sorar mısın?" dedim. "Aydınlatacak kadar," dedi. "Kim sevmez soruları?" dedi. Ben dedim, "Yalan," dedi. Bunu mum söyledi. Mum söyledi, ben yazdım. Yazmasam ağlayacaktım; herkes ağlarmış biraz. Bunu da mum söyledi, ben de ağladım biraz. Sırf bu yüzden mi ağladım? Alçaklık gibi bir şey oldu Bu biraz. olur öyle dedi,Herkes alçaktır, biraz. dedim ya Mum söyledi, ben yazdım; yazmasam ağlayacaktım.
Belki de kırlangıçlar ağlardı pazartesi sabahları feçir sökünce. Belki de ay ve güneş birbirine aşıktı ama asla kavuşmazlardı ,Evvel zaman içinde. kaç yağmur yağdı üzerimize, kaç yalnızlık ıslattı mısraları. Ne geceye ay olabildik ne de içimizdeki yangın aydınlatabildi bir gece.
0 notes