Tumgik
#bazı sahneler
sairceketli · 9 months
Text
kimi anlar bıçak gibi keser ya bedenini. işte öyle...
1 note · View note
aynenaleeyna · 2 months
Text
ahiret günü hayatlarımız gösterilirken ben bazı sahneler de kapayın gözleri diyince kapatir misiniz bende sizde kapatirim
30 notes · View notes
hermes-0 · 2 months
Text
8.BÖLÜM
YENİ KEŞİFLER
T ve S, bulundukları adayı keşfetmek için dışarı çıktıklarında, karşılarına çıkan manzara gerçekten büyüleyiciydi. Geniş ve yemyeşil ormanlarla kaplı bu yer, adeta bir cennet gibiydi. Ağaçların arasında, rengarenk çiçekler ve egzotik bitkiler göz alıcı bir şekilde parlıyordu. Ormanın derinliklerinde, kristal berraklığında nehirler ve şelaleler akıyordu. Bu su kaynakları, adanın her köşesine hayat veriyordu. Nehirlerin kenarlarında, çeşitli hayvanlar su içiyor ve doğanın tadını çıkarıyordu.
Adayı çevreleyen sahil şeridi ise bembeyaz kumlarla kaplıydı. Deniz, turkuaz rengiyle göz kamaştırıyordu ve dalgaların sesi huzur veriyordu. Sahilde yürürken, T ve S, deniz kabukları ve renkli taşlarla dolu küçük koylar keşfettiler. Gökyüzü ise masmavi ve bulutsuzdu. Güneş, adanın her köşesini aydınlatıyor ve sıcaklığıyla insanın içini ısıtıyordu. T ve S, bu cennet gibi yerde yürüyüş yaparken, doğanın güzelliklerine hayran kaldılar ve keşfetmenin heyecanını yaşadılar.
T ve S, adanın iç kısımlarına doğru ilerledikçe, ormanın derinliklerinde gizlenmiş antik kalıntılar keşfettiler. Bu kalıntılar, eski bir medeniyete ait tapınaklar ve heykellerdi. Tapınakların duvarlarında, doğanın ve hayvanların betimlendiği karmaşık oymalar bulunuyordu. Bu oymalar, adanın tarihine dair ipuçları veriyordu. Ormanın içinde yürürken, T ve S, çeşitli kuş türlerinin cıvıltılarıyla karşılaştılar. Renkli tüyleriyle dikkat çeken bu kuşlar, adanın egzotik atmosferine katkıda bulunuyordu. Ayrıca, ağaçların dallarında maymunlar oynuyor ve meraklı gözlerle T ve S’yi izliyorlardı.
Nehirlerin kenarlarında, suyun üzerinde yüzen nilüferler ve su bitkileri vardı. Bu bitkiler, suyun berraklığını ve doğanın saflığını simgeliyordu. Nehirlerin bazı bölgelerinde, küçük balık sürüleri yüzüyordu ve suyun yüzeyinde sıçrayan balıklar, T ve S’ye hoş bir manzara sunuyordu. Sahil şeridinde yürürken, T ve S, deniz kabukları ve renkli taşlarla dolu küçük mağaralar keşfettiler. Bu mağaralar, deniz dalgalarının oluşturduğu doğal sanat eserleri gibiydi. Mağaraların içi, deniz kabukları ve mercanlarla süslenmişti.
Gökyüzünde ise, güneşin batışıyla birlikte ortaya çıkan renk cümbüşü, adanın güzelliğini daha da artırıyordu. Turuncu, pembe ve mor tonlarındaki gökyüzü, adanın üzerinde büyüleyici bir manzara oluşturuyordu. T ve S, bu manzarayı izlerken, doğanın sunduğu bu eşsiz güzelliklerin tadını çıkardılar.
T ve S, adanın derinliklerinde yürüyüş yaparken, büyük bir kaya parçasının üzerine oyulmuş eski bir yazıt keşfettiler. Yazıt, antik bir dilde yazılmıştı ve üzerindeki semboller, adanın eski sakinlerine dair ipuçları veriyordu. T ve S, yazıtı dikkatlice incelediklerinde, kendi isimlerine rastladılar. Bu, onların geçmişte bu adada yaşadıklarına dair bir kanıttı. Yazıtın üzerinde, T ve S’nin adanın koruyucuları olduklarına dair bilgiler yer alıyordu. Onların, adanın doğal güzelliklerini ve kaynaklarını korumak için büyük bir sorumluluk taşıdıkları anlatılıyordu. Ayrıca, yazıtın etrafında, T ve S’nin geçmişteki yaşamlarına dair sahneler betimlenmişti. Bu sahnelerde, onların adanın çeşitli bölgelerinde nasıl yaşadıkları, hangi görevleri üstlendikleri ve adanın diğer sakinleriyle olan ilişkileri anlatılıyordu.
Bu keşif, T ve S için büyük bir sürpriz ve heyecan kaynağı oldu. Geçmişte bu adada yaşamış olduklarını öğrenmek, onlara adaya olan bağlarını daha da güçlendirdi. Yazıtın etrafında biraz daha zaman geçirip, geçmişlerine dair daha fazla ipucu aramaya karar verdiler. Ancak, bu anılar onlara tamamen yabancıydı, sanki paralel bir evrende her şey onlardan habersiz yaşanmış gibiydi. Bu durum, onların merakını daha da artırdı ve adanın gizemlerini çözme isteğini pekiştirdi.
27 notes · View notes
babamdan-sonra · 5 months
Text
📎Bazı sahneler insanı deler de geçer. Sorumluluklar bazen insanın üstüne kıyafet gibi yapışır. Fedakarlığı çoktan benimsemiş çünkü ona kendini seçme sansı vermemiş yaşam şartları.🤍
📎 Adını öğrenmesine rağmen bir daha ki karşılaşmasında "şey" diye hitap etmesi garip demeyeceğim. Hayat işte tam da böyle acımasız.🤍
38 notes · View notes
yaralanma · 1 month
Text
gözümün önüne bazı sahneler geliyor kahroluyorum aşırı ağlayasım geldi durduk yere gözümü kapattım uyumaya çalışıyordum halbuki allahım sen bsna akıl fikir ver
17 notes · View notes
emirhaneren · 5 months
Text
Tumblr media
Bazı hikâyeler vardır, bittiklerinde ardında cümleler bırakır. Devamında sadece üzerine konuşur, düşünür veya bir uygulamada yazı yazarsınız. Konumuz daha önce de üzerine yazdığım "Berserk" olacak (Büyük ihtimalle bu yazım da sonuncu olmaz.) Üzerine konuşulması gereken onca konu varken hakkını vermemek zalimlik olur.
Edebiyata düşkün biri olarak bu manga boyunca bir akıntıya kapılıp gittim. Muhteşem diyaloglar, sahneler ve özellikle karakterler... Konuşulması gereken çok fazla konu var, hele bir başlayalım da.
Kentaro Miura'nın zamansız ölümü ile seri yarıda kalmıştı. Ardından da arkadaşı (yeni mangakanın ismini bulamadım) önderliğinde çizilmeye devam edildi. Bu yeni mangaka ise hikâyenin genel hatlarına sahip olduğundan ve bunları direkt Kentaro Miura'dan dinlediği için ilerleyeceği yol belliydi fakat diyaloglar zor kısımdı. Bu yüzden son bölümlerde diyaloglardan tasarruf edilmeye başlanıyor. Gerçi bizim konuşmamız gereken kısım daha hâlâ Kentaro Miura'nın kısmı, hatta en başından başlamak istiyorum bu sefer.
Daha önceki yazımda Guts'ın canavarlardan daha canavar (hikâyede yaratıklara "iblis" kelimesini kullansalar da köylüler Guts hakkında "canavar" demeyi tercih ediyorlar) olduğunu yazmıştım. Bu söylemimin hedefi ise "Golden Age" arc'ı ve sonrasıydı fakat konuşmamız gereken bir yer daha var, "Black Swordsman" arc'ı.
Bu kısım ("arc" kelimesi yerine "kısım" desek daha anlaşılır olabilir) Kentaro Miura'nın biraz daha gençlik yıllarında kaleme aldığı bir kısım. Bu yüzden Guts'ın eylemleri farklı fakat özünde aynı Guts. Burada hikâyemize Puck giriyor ve mangaka bu derin kuyuyu biraz daha eşeliyor.
Guts'ın hep söylediğim: "canavar" yönü ise burada kelimelerin arasında anlatılıyor. Kısaca anlatayım: Guts, Puck ile konuşur ve ona karşı sert davranır fakat Puck gittiğinde de "Dur, nereye gidiyorsun?" der. Bir takım aksiyonlardan sonra yoluna devam ederken köylüler ile karşılaşır. Onların aracına biner. Köylünün kızı biraz şarap ikram eder. Boynundaki damga yüzünden iblisler gelir ve Guts herkesi öldürmek zorunda kalır. Burada köylü kızı öldürdükten sonra canavar olarak canlanır ve Guts'a saldırır.
Guts canavardı fakat bu "canavar olma" durumu başkalarına karşı bir tavır değildi, kendini ikna çabasıydı. Kız saldırdığı zaman Guts bir saniye durup kızın ona şarap ikram ettiğini hatırlıyor fakat şu anki konumunda onu öldürmesi gerek. Bu bir saniyelik düşünce sırasında kız kılıcı, Guts'ın karnına savuruyor fakat kızın iki parça olması hızlı oluyor.
Bu durum bize bir çok şeyi anlatıyor. Anlıyoruz ki kahramanımız yalnızlığı sonuna kadar yaşıyor fakat buna mahkûm. Puck ile konuşurken kaba fakat o gidince de onunla konuşmaya devam etmek istiyor, onu geri çağırıyor. Puck ise duyguları hissedebildiğini söylüyor. Guts kötü biri olsa neden onun için geri gelsin ki? Karakterimiz birine bağlanırsa, bağlandığı kişiyi öldürmekten korkuyor.
Berserker zırhını kullandığı zaman da bu durumu gözlemleyebilmekteyiz. Kendini kaptırdığı için grubundakilere zarar verebilir. Bu yüzden de zırhın gücünü kullandığı zaman herkesten uzaklaşmaya çalışıyor. Yani karakterimiz isteğiyle canavar olmadı, canavar olmaya zorlandı.
Böyle bir eseri hızlıca yorumlayamayız tabii. Elimden geldiğince Berserk heyecanımı sizinle paylaşmaya çalışıyorum.
Önceki berserk yazımı okumak isterseniz:
10 notes · View notes
katakullii · 10 months
Text
youtube
Keyfim kaçtığında açıp izlediğim bazı sahneler vardır.
“Siktiriniz gidiniz efendim”
8 notes · View notes
mavikadarguzel0-0 · 6 months
Text
Bazı geceleri sabah edemedim düşünmekten. Üstesinden gelemem dediğim neleri yaşadım kendimden hiç beklemezdim ve geçip gittiler. Derin hasarlar aldı yüreğim ile bedenim, her defasında bir daha toplayamam kendimi sandım ama bırakmadım hep savaştım. Neden ben diye sorgulamadım eğer bunları yaşıyorsam vardır bir sebebi ve benim de sınavım böyledir belki diye düşündüm. Sonu gelmeyecekti elbette biliyordum mücadele etmem gereken çok fazla şey beni bekliyordu gelecekte. Bazı acıları gülüşüme sakladım bazen kendimden bile kaçtım. Hep iyiydim demeyeceğim tabi ki de gözyaşlarım sel oldu, içinde boğulduğum çok an oldu yine umuda tutundum. Bir küçük ihtimali bile sahiplendim sarıldım ona sıkı sıkı, pes etmedim. İçim hala çocukmuş meğer haberim yokmuş.Yaşadıklarım beni çok erken büyüttü. Şimdi iyiyim toparladım, başıma gelenlerle yüzleştim derken bir yenisi daha eklendi üzerine sonra bir yenisi daha işte o zaman anladım kolay olmayacaktı benim hayatım.İçimde bir sızı kocaman bir özlem olacaktı.Bana bir gecenin karanlığında, yalnızlığımda, bazen bir an geldiğinde bazen de ansızın hatırlatacaktı kendini. Dışarıya karşı unutmuşum gibi yapıp güçlü görünecektim sevdiklerim bir de benim adıma üzülmesinler diye mecburdum. Oysa her şeyi unuttuğumu sandığım o anlar, kahkahalarım,yaşama sevincim,içimdeki kelebek,imkansız olsa dahi bir mucize beklemek ne güzeldi. Bitmesin istiyordum o anlar. Geceler hiç karanlık olmasın. Kaplamasın derin düşünceler akılımı. Gözlerimi kapattığımda hemencecik uyuya kalayım istedim hem de kaç gece diledim bunu sayamadım. Uyandığımda doğan güneşe kucak açtığım da oldu yine mi sabah oldu deyip kahrolduğum da oldu. Bazen çareler tükendi peşinden koşmaktan vazgeçtim hayallerimin sonra sarılacak hayallerimden başka bir şeyim olmadığını kabul edip daha çok sarıldım onlara ve sabrettim. Arkadaşlarımın sevgisi beni güçlü kıldı gözlerine baktığımda biliyordum ben hep yaramaz,neşeli,güleç,sevecen o insandım beni farklı yanlarımla görmeleri onları hep çok üzdü. Çok ihtiyacım olsa da kendimi bırakıp ağlayamadım hıçkıra hıçkıra hakkım yoktu onlarada bunu yaşatamazdım. Düştüm ama kendime duvar oldum yine de kalktım ayağa. Hayatım bir film gibiydi ben izledim müdahale edecek gücü bulamadığım anlarım,hayatımı kontrol ettiğimi sandığım anlardan daha fazlaydı ama kendime söz verdim inancımı asla kaybetmeyeceğim,nefes alırken hiç vazgeçmeyeceğim ve yarınların güzel olabileceği ihtimalinden mucizelere inanmaktan vazgeçmeyeceğim. Bir gün bu dünyada benden geriye sadece adıma ve insanlığıma dair güzel sözcükler olacak bırakabildiğim ve mutluluk duyduğum en güzel hazinem bu olacak. Ne olursa olsun hayat oyunlarına devam edecek fakat bu filmin yönetmeni benim.Geride izlenecek olanlar ise benden kalan, sevdiklerime en güzel sahneler olacak bunu biliyorum ve buna inanmak istiyorum sadece…
4 notes · View notes
alkolikreaksiyonlar · 5 months
Note
Geçen gece önerdiğin filmi izledim. Dediğin gibi sürükleyiciydi ama ben de sürüklendim.. 2 saatlik filmde ömürlük bir psikoloji kaybı yaşadım, teşekkür ederim dbsndbsmdnsmdbskdb
Dedigim gibi 1 saate kadar güzel gidiyor ama izlettiriyorda onun dışında eğer ki hangi tür bir film önerisi isterseniz öneririm, bi anda kategori sormadan yeni izlediğim bir filmi önermiş bulundum bazı sahneler iyiydi şimdi hakkını yemeyelim filmin, psikolojimizi de götürdüğü kağıt üzerinde kanıtlanmamış bir şekilde kanıtlı, rica ederim efendim fkkdksskskssk
2 notes · View notes
siyahiisst · 2 years
Text
Gece oldu. Saatlerden günlerden kendimi soyutladım. Havalar soğuk, pencere açık elimde bir sıcak bir kahve bardağı.. Boş sokağa bakıyorum. Ne görüyorum yada ne görmek istiyorum o karanlığın içinde bilmiyorum. Bilinmezliğin arasında ne arar ki gözler. Biraz üşüyor ellerim başımda da hafif bir acı var. Kulağımda çınlayan müzik bana kimseyi hatırlatmıyor, gözlerimin önüne bazı anılar sahneler gelmiyor. Zihnim boşalmış kimseden geriye bir iz kalmamış. Ben eskisine göre daha mı güçlüyüm yoksa hislerime sahip çıkamayacak kadar zayıf mı? Bilemiyorum. En sevdiğim havalar bunlar. Bana beni hatırlatan.. Ama bugün bu havalarda kendimi tamamen kayıp mı ettim yoksa buldum mu kocaman bilinmezlik..
33 notes · View notes
memorymaker06 · 1 year
Text
twilight
erkek arkadaşıma işkence etmek ve kendimi de eğlendirmek için dün ilk filmini açıp izlediğim seri. her ne kadar senede 1 izlesem de her izlediğimde tekrar tekrar bazı şeylerin farkına varıyorum. mesela:
o zamanlar daha sarsıcı yapımlar, seri halinde çıkıyormuş. belki şu an sosyal medya yüzünden tek bir bölüm bile çok popüler bir film haline gelebiliyor ama etkisi o kadar uzun sürmüyor. belki o zaman internet olmasına rağmen ulaşabildiğimiz bilgiler sınırlıydı, insanlar şu anki gibi platformlara delice görsel, video ve text yüklemiyordu ve daha çok içerik için o ürüne daha fazla bağlanıyorduk (?). bilemiyorum.
serinin her filmi ve kitabının adı farklı olsa da seriye direkt twilight veya alacakaranlık olarak hitap ediliyor. neden bilmiyorum, yeni ay, tutulma ve şafak vakti gibi isimlerin başında alacakaranlık geçmese de...
ilk film ile diğer filmlerin yönetmenlerinin farklı olması ilk filmin tadının bir başka olmasını sağlıyor. diğer filmlerde o insta filtresinin kalkmış olması ve nedense doğada geçen bölümlerin bir emo-pop punk klibinden ziyade natgeo belgeseli tadında olması bir nebze filmlerden götürüyor.
2005-2010 modası o kadar az sırıtıyor ki filmin stilistini, karakterlerin disney channel'dan fırlamış gibi görünmemesini sağladığı için alnından öpesim geliyor. evet gerçekten absürt detaylar var, mesela edward'ın kot üstüne plaza erkeği gömleği giymesi ama kolunda metal fanıymışçasına deri kelepçe takması ya da bella'nın perişan haldeki jersey üstleriyle anne çantalarını kombinlemesi şu an bir iç gıcıklanması yaratsa da o kadar o dönemi yansıtıyor ki (ilk film nezdinde) insanın 2007lere delicesine bir özlem duymasına sebep oluyor.
kitapları okurken filmdeki sahneler kadar cringe olmamıştım, filmde bütün o sahneler realize edince insan büyümüş haliyle kahkahalar atarken buluyor kendini. (bknz. edward: arkadaş olmamalıyız. bella: tmm. -filmin sonu-)
TL;DR: guilty pleasure, comfort zone, nostalji filmi.
4 notes · View notes
acid-gramma · 2 years
Note
Hi nejla senin hayat görüşünü tam olarak özümseyebildiğim an hayatım değişti obsesyonlu olduğum kişiden kelimenin tam anlamıyla beynime verdiğim doğru telkinler ve mantıklı bir düşünce sistemi sonucu kurtuldum SADECE BİR İNSAN SEN NASIL HORMONLARIN VE SORUNLU BAĞLANMA KALIPLARIN YÜZÜNDEN ONA TAKIKSAN O DA BAŞKASINA TAKIK thats it bu kadar normal ve hayatın içinde olan bir şey işte insan her şekilde yaşamayı öğrenebilir olayları bilimsel psikolojik veya sosyolojik olarak basite indirmek akıl sağlığınızı yüzde yüz korkuyor tesadüf eseri burada bulunan anlamsız varlıklarız belli bir düzen veya düzensizlik içinde sürüklenen carbon atomlarından ibaretiz hayatımız ise bir tiyatro oyunu gibi içindeyken her şey çok önemli geliyor bazı karakterler giriyor ve rolleri bitince çıkıyor sahneler açılıyor ve kapanıyor ama bittiği anda its was just a game diyebiliyorsun diyeceksin sadece bir rüyaydı önemsiz bir oyun gerçek değil hormonlardan iç güdülerden ibaretiz ve beynimiz bazen bize oyun oynuyor nasıl hissedeceğine ve ne kadar güçlü olacağına olayların üzerindeki etkisine sen karar verirsin kim olmak istediğine sen karar verirsin beynini dolayısı ile de hayatını yönetebilirsin ama bu bile o kadar önemli değil keyif almaya bak !! Bol bol su iç
aynen öyle
14 notes · View notes
doriangray1789 · 1 year
Text
SEKS VE ŞÜREKÂ:
kısmetse olur.. sesli düşünce...
Yine yüzümün bir yarısı karıncalanıyor. Yine şakaklarımda boktan bir ağrı var. Ve yine yazmaktan başka çare bulamıyorum. Biraz yazmak, paylaşmak, anlaşılma derdi olmaksızın bir çeşit beyin mastürbasyonu yapmak iyi gelecek..
Geçtiğimiz günlerde yakın bir arkadaşımdan mailime bir link düştü. Ardından şaşkınlığını ifade eden bazı cümleler. Neymiş diye tıkladım ve karşıma amatör çekim +18 video çıktı. Anlam veremeyip aradım ve akabinde öğrendim ki;
Filmdeki çocuk, kısmetse olur programında yer alan biriymiş. İsmini arattırdım filan. Sonra yazacağım yazı için konu ilgimi çekti ve kısmetse olur programını bir kaç bölüm izlemeye başladım. Belli aralıklarla, sansasyonel anların yayınlandığı videoları izledim. İzledikçe kafamda bazı kavramlar canlandı.
Sordum kendime; Neden insanlar kurgu olduğu bilinen bir reality şovun bu kadar izleyicisi olurlar? Çünkü daha önce ana akım medyada yer alan bir programken, evlilik programlarının yasaklanması furyası ile program yayından kaldırılmış. Şimdi Youtube üzerinden yayımlanıyor.
Üstüne biraz düşündüm. Programın en etkin işlediği motif, Statü! Yakışıklı adamlar. Güzel kadınlar. Birçoğu iş insanı. Turizm, tekstil veya hizmet sektöründe patronlar. Aynı zamanda mankenlikle uğraşılıyor. Aynı zamanda sosyal medya yayıncılığı ve vs vs..
İzleyicilerin çok büyük kısmı, bu etiketlerin çok altında sosyal yaşantıları olan kişiler. Bu statülerin doğru olup olmaması önemli değil! İşlenen tema sayesinde, çok fazla kişi sosyal yaşantısında iletişim kuramayacağı kişilerle, fanlık müessesesi üzerinden iletişim kuruyor.
En çok izlenen videolar, kavga ve tartışmaların işlendiği sahneler. Muazzam bir intikam ve saldırı dürtüsüyle ateşlenmiş adamlar ve kadınlar, izleyicinin önemsediği stratejilerle birbirlerine giriyorlar. Bu sırada, ne için tartıştıkları önemli değil! Konunun hiç önemi yok!
Tüm mesele öç almak duygusunun izleyiciye geçmesi! Konu yerlerde ama muharebe pek şaşalı! Ve tabi ki pek seksi kadınların ve çekici erkeklerin aşk teması üzerindeki rolü. Kişilerin gerçekliği, kavgaların gerçekliği, aşkın gerçekliği, sahnelerin gerçekliği hiç önemli değil!
Önemli olan işlenen ''aşk'' ütopyasının izleyicinin kabul mekanizmasından geçmesi! Sanki porno videolarla aynı düzlemde gibi.. Tema'nın önemi, işlenen konunun mesajından müteşekkil. O mesajı kim vermiş, ne kadar ahlaklıymış, ne kadar samimiymiş... Önemli olan aşk..
Ve bu aşk ütopyasını pek çok şekilde izleyiciye yükleme çalışması. Dizilerdeki gibi. Bir esas oğlan. Bir esas kız. Nice ihtiras ve kavgadan sonra nihayet baş başalar. Romantik bir ortam.
Müzik ver. Yakınlaşırlar. Öpüştü öpüşecekler. 200 bölüm sonra nihayeeet.. Reklamlar.. hassiktir ya filan dersin. İşte mesaj oy'du zaten. Andan ve pozdan ibaretti. Bir çeşit ınsragram efekt gibi düşün.. Kısmetse Olur programında da, benzer ilişki yumakları örülmüş.
Şimdi buradan hareketle, işte toplum böyle zehirlenir mesajı vermeyeceğim. Toplum böyle zehirlenir! evet ama ben bu sloganı atmak için yazmadım bu yazıyı. Ama şunu söylemeliyim;
Önemsemeyip geçtiğimiz pek çok projenin ardında, perde arkasında durmasından hicap duyacağımız ekipler vardır. Bu ekipler, işlerini yaparlar. Sen de o projelerin verisi olursun. Senin etinden sana bir kebap yaparlar. Sende afiyetle yer, inorganik dışkılarsın.. hepsi bu..
Andy Warhol'a atfedilen bir söz vardır. "Herkes bir gün on beş dakikalığına ünlü olacaktır." oldukça yuvarlak bir söz.. Peki ya nasıl? Sağlıcakla..
Tumblr media
5 notes · View notes
bugunbirazleylayim · 2 years
Text
Cici cidden hoş film olmuş bazı yerleri akmıyor ama ben kurguyu beğendim ve cidden Olgun Şimşek'in olduğu sahneler en iyileri
Varsa fazladan 2.30 saatiniz izleyin ama özellikle 2.30 saat ayrılır mı bilemem
16 notes · View notes
heysenos · 1 year
Text
Anlık Gelen Bilinç
Her insana olur. Hani böyle bir dizi izlerken, ya da yemek yaparken, olmadı tuvalette işini görürken filan. Beyninde bir tel kopar '' pıt '' ah dersin duydum yine zilin sesini geldi üzerine düşünürken ruhumu kopartacak bir şeyler daha. bugün kopan şey aşk ile ilgili bildiğim doğrulardı sanırım. Bu arada bu gün diyorum ama zaman belli olsun diye aslında. Saçma, Türk yapımı bir dizi izlerken kucağımda uyuyan sevgilimin saçlarını okşarken koptu benim tel. O saçma dizi de bir sahne vardı adam kadına evlenme teklif ediyor. ( Dip not: Kadın istiyor ) sonra kadın hayır diyor. arada geçen sahneler akan bantlar falan sonra bir bakmışsın kadın adama evlenme teklif ediyor. İt herif ilk reddin nefretini aldı ya kadına ayak yapıyor yok bin arabaya konuşacağızlar, zaman kazanmacalar fasa fiso. neyse benim teli attıran cümleye geleyim siz bu anlattığım akışı gözünüzde canlandırırken. '' aşık oldum ve o izin verene kadar yanında olmaya hazırım ''bu tam olarak bir aşk ifadesi mi yoksa sevgiyi mi içeriyor anlayamadım. Bende anlayamadığım o şey karşısında kendimi sorgu odasına soktum. dizideki sahne değil de içimdeki sahnede ne dönüyordu ? Sıcacık o güzel kokusu ile kucağımda öylece uyuyan sevgilim ve duygusal kavramları içinde ilişkilendiremeyen bir ben. Biz ne yaşıyorduk ? yada ben ve o hayatlarımız yaşarken biz kavramında birbirimiz için ne kadardık? Aranızda aman efendim bunu da soruyorsan sizden olamamış diyecek densizler olacak hiç biriniz umurumda değilsin ben daha neyi nasıl yaşıyoruz çözemezken sizde ki bu zehir zeka ile iki satır cümleyle çözdünüz ilişkimizi ... Post'u okuyan sevgili dostum konudan konuya geçiyorum, ne diye geldik ne okuyoruz diyorsun farkındayım ama azıcık halden anla. Ruhum varlığıma sığmıyor, neyin içindeyim neyi hissediyorum yada neyi yaşamaya çalışıyorum bilmiyorum. bildiğim kısımlarını da kabul etmek istemiyorum hal böyle olunca bir türlü içimden geleni yazamıyorum. Bilmediklerim bir köşede otursun bildiklerimden bahsedelim aşk ve sevgi kavaramı mevcuttur ve hepimiz farklı biçimlerde yaşıyoruz. Mesela ben hayatımdaki adama çok derin bir bağ hissediyorum. Onun iyi olması, mutlu olması bana kendimi iyi hissettiriyor. Yüzü her güldüğünde sebebim olmasa da benim de yüzümde bir gülücük oluyor. Bunların hepsini tamamen bilinçli ve istekli şekilde yaşıyorum. Bunlar karşılıklı olunca tadından yenmiyor. Ama bazen bir şey oluyor kapı kapanıyor, duvara tosluyorum, hatta göt oluyorum. İşte o zamanlarda bile onun mutsuz olmasına üzülebiliyorum mesele '' Amk seni düşündüm, iyi hissetmeni istedim, sen sevgiden, iyi niyetten ne anlarsın '' derken bile sinirimi cümlelerimin arkasında tutuyorum. Fakat zaman çok bencil ve ilerledikçe zorlanıyorum. Son zamanlarda bazı cümlelerim sinirimin önüne geçiyor karşılık göremediğim iyi hislerim yüzünden deyip onu suçluyorum bir saniye geçiyor o böyleydi ben büyütüyorum diyorum. ah be adam seninle kendim arasında öyle bir gidip geliyorum ki işin sonu hayıra mı bayıra mı gidecek ben bile merak ediyorum. İşte bende ki aşk ve sevgi kavramını betimlemeler ile anlattığım bir yazının daha sonu. Yalnız şunu fark ettim o standart ve kriterleri olduğu düşünülen bu hisler, insanın anı ilke değişiyormuş. İki gün sonra burada sinirlenip üst satırlarda canım ciğerim dediğim adamıma hesap sorarım ya da göklere sığdıramam sevgi seli ile boğarım kendimi ben bile kestiremiyorum. Hadi sallıyorum zarları şimdi birsonraki ikili ilişki postu içeriği hak yolunu mu, bok yolunu mu içerecek görüşelim. Sevgi ile yada kafanıza göre kalın işte ....
3 notes · View notes
tozluveolagan · 1 year
Text
Tumblr media
Bundan böyle izlediğim diziler hakkında üç beş cümle de olsa birkaç şey söyleyip, beğendiklerimi sizlere önermeye karar verdim ve işte ilkiyle karşınızdayım: #NormalPeople
Diziyi sevme nedenlerim: • Benim için kısmen önemli. IMDb puanı: 8.4 Çok göz önünde bulundurmamaya çalışıyorum seçim yaparken ama vasat bir yapımla da karşılaşmak istemediğim için bu tür puanlara bakıyorum izlemeden önce. • 12 bölümden oluşuyor ve her bölümü yaklaşık 30 dakika. Çerezlik gibi görülebilir, kahvaltı yaparken izlerim gibi düşünebilirsiniz ama bunu pek tavsiye etmem. Çekim kalitesi ve sinematografisi yüksek olduğu için her bölüm sanki 1 saatmiş gibi bir his uyandırabilir. Çünkü sahneler oldukça estetik. • Kitaptan uyarlama bir yapım, çoğunlukla kitaba sadık kalınmış. Yer yer bazı sahneler kitaptan (dolayısıyla hayal gücümüzden) çok daha güçlü. Bunun bir nedeni oyuncuların da oldukça başarılı olması olabilir ama asıl nedeni kitabın yazarı #SallyRooney nin dizi ekrana uyarlanırken yönetmenlerle birlikte çalışması. • Ana karakterlerle bağ kurmak çok kolay. #PaulMescal kaygı sorunları yaşayan popüler ama bir o kadar da özgüven sorunları yaşayan bir karakteri canlandırırken, #DaisyEdgarJones ise zeki ama aile problemleri olan, yalnızlığı dibine kadar yaşayan bir karakteri canlandırıyor. Birbirlerine pek benzemiyorlar ama dışarıda gördüğümüz, çevremizde olan insanlara hatta belki de bizlere öylesine benziyorlar ki... • Kişilikleri, ekonomik ve sınıfsal durumları, hayalleri tamamen farklı olmasına rağmen eşsiz bir aşk kimyasıyla biraraya gelen iki karakter, farklı bağlanma stillerine sahip oldukları için inişli çıkışlı bir ilişkiye başlıyorlar. Birbirlerini destekliyorlar, birbirlerine meydan okuyorlar, çoğu zaman incitiyorlar. Bu durum toksik ilişkilerden muzdarip olan, herkesin ilgisini çekebilir. Buna rağmen kendilerinde ve karşılarındaki kişilerdeki kusurları öyle güzel kabulleniyorlar ki, bu da izleyicide "Ah be..." duygusu uyandırıyor. • İki karakter arasındaki sohbetlere odaklandığımızda bu denli dürüst ve ham bir iletişim çeşidi görmeyeli o kadar çok zaman ki. Bu samimi durum romantiklerin kalbini fethediyor. E tabi haliyle benim de.
4 notes · View notes