Tumgik
#En Karanlık Saat
selcandy · 3 months
Text
Size etimolojisi epey karanlık olan bir kelime hakkındaki hissiyatınızı soracağım. Şimdi öncelikle şeyden başlayayım; dilimizde isimden isim yapan +ay diye bir ek var, yer yön belirtmek amacıyla kullanılıyor. Gün+ey = günü gören taraf, kuz+ey = gölgeyi gören taraf gibi. Bu ek özellikle Atatürk’ün elinden çıkan geometri kitabında biraz yanlış kullanılmış; fiilden isim yapacak şekilde değerlendirilmiş. Dikey (dikmek), düşey (düşmek), yatay (yatmak) gibi ama aynı kitapta isimden isim yapan haliyle de kullanılıyor; düzey (düz), yüzey (yüz) gibi. Atatürk’le tayfasının aklı biraz karışık anlayacağınız.
Şimdi dilimize yine Atatürk tarafından kazandırılan bir terim daha var, o da uzay ama “uzamak” fiilinden mi yoksa “uz” kelimesinden mi geliyor, belirsiz. Aynı kaynakta hem isme hem fiile eklenerek kullanılan bir ek olduğundan, ikisi de olabilir, etimologlar net bir şey söyleyemiyor.
“Uzayan taraf” da çok mantıklı çünkü uzay sonsuzlukta uzayıp giden bir ‘mekan’dır ki Atatürk bunu mekan kelimesinin yerine koymaya çalışmış. Uz kelimesi, “uzakta” anlamına gelen bir belirteç olduğundan “uzakta kalan taraf” anlamına geliyor da olabilir.
Saat sabahın 5’i ve dünyanın en kafayı yemiş insanı olarak bu sefer de bunu düşünüyorum. Normalde “bu kelime bana bunu çağrıştırıyoo” içerikli götten sallamalı kökenbilim safsatalarına sinir olurum biliyorsunuz ama bu olay çok yoruma açık; size ne düşündürüyor, hangisi daha çok aklınıza yattı benimle de paylaşsanıza :3
58 notes · View notes
veteranpatron · 5 months
Text
Tumblr Esra (Bölüm-1)
Size başımdan geçen gerçek olayları anlatmayı istiyorum. Sadece kişilerin isimleri değiştirilecektir. Kendimden bahsederek başlayayım adım Hakan ve o zamanlar 32 yasindaydim. 3 senelik bir iliskim yeni bitmisti ve kiz arkadasim cok muhafazakar oldugu icin dogru durust hicbirsey yasayamamistim. Bunun uzerine bende artik piç takılmaya karar vermiştim ve tumblr indirdim.
Eşleştiğim kızlarla ilk bulusmada direkt öpüşme elleme gibi eylemler yaparak kızın ne kadar sikilebilir olduğunu anlamaya calisiyordum. Bir kac basarisiz tinder dateinden sonra Esra adında bir kızla eşleşmiştim. Tam olarak fantezilerime hitap ediyordu kızıl saçları etekli ve göğüs dekolteli pozları ile benim için biçilmiş kaftandı. 20 yaşında olduğu yazıyordu ve sağa kaydırdığımda ise eşleştik. Daha sonrasında whatsappdan biraz konuştuktan sonra bir buluşma ayarladım. Rezervasyon yaptigim yer lüks sayılabilecek bir yerdi. Esra yı sözleştiğimiz yerde almaya gittim ve gittigimde öyle bir manzara vardı ki karşımda kısaca belirtmek gerekirse üstünde bralet ve üstüne gömlek giymişti braleti çok seksi duruyordu ve göğüs dekoltesinin üstünden 2 ip olarak geçen bir braletti. Altında ise hafif diz üstünde olan bir etek giymiş hava çok sıcak olduğu için çorap giymemişti. Bu görüntü kızıl saçlarıyla birleşince sikimi kazık gibi yapmaya yetmişti. Arabaya biner binmez sarılıp yanaktan öpüştük ve restorana doğru giderken sohbet etmeye koyulduk.
H: gerçekten de çok güzel olmuşsun. Sana bakarken kaza yapıcam neredeyse.
E: hahaha teşekkür ederim sende çok tatlı olmuşsun. Ee söylesene nereye gidiyoruz?
H: sürpriz bozulmasın.
E: yalnız benim en geç 11 de tekrar yurtta olmam lazım maalesef
H: hadi ya tamam 11 e kadar seni tekrar birakmis olurum
E: araban da çok güzelmiş müzik açabilir miyim
H: tesekkür ederim tabiki gel telefonunu bağlayalım
Sonrasında restorana gittik ve
E: burası çok güzel bir yermiş Hakan
H: beğenmene sevindim güzelim gel içeri geçelim.
Yemekleri yedik sohbet ettik. Kalkmaya yakınken ben alkol almak istedim ve bunu Esra'ya söyledim o da başta tereddüt etti.
H: buranın çok güzel bir kokteyli var onu deneteyim sana.
E: ağır bir kokteyl mi ?
H: çok değil orta diyebilirim.
E: ya beni alkol çabuk çarpıyor ben almayayım o zaman.
Ben bunu duyar duymaz yüklenmeye başladım tabi
H: o kadar ağır değil ya hem o kadar ağır olsa bende almam sonuçta araba kullancam.
E: ya ama gerçekten çok zayıf alkole karşı bünyem
H: bu gece beni kırma hadi.
E: off tamam.
Ve kokteyller gelmişti.
E: Hakan bu çok ağır ya ben bunu nasil içicem
H: canım birsey yok sana öyle geliyor çok ağır değil tadı çok güzel değil mi?
E: evet ama tadı harika
Kokteylleri içtik hesabı ödedim ve kalktık yeniden arabaya yöneldik saat 10 a geliyordu fakat ben daha istediğim hiçbirşeyi alamamıştım arabada yakınlaşmaya karar verdim bu nedenle giderken birer bira alıp arabayı biraz daha tenha ve karanlık bir yere doğru götürmeye başladım.
E: nereye gidiyoruz böyle
H: daha zamanımız var canım seni yıldızları görebileceğimiz çok güzel bir yere götürüyorum.
Gittiğimizde arabayı durdurdum biraları açarak birini kendime aldım birini de Esraya verdim ve ona gökyüzünü göstermeye başladım gerçekten de yıldızlar şov yapıyordu adeta bende gösterme ayağıyla iyice sokuluyordum Esra'ya ve sonra dudaklarından öpmeye başladım. Esra da alkolün verdiği etkiyle olsa gerek karşılık vermeye başladı çok ateşli bir şekilde öpüşmeye başladık adeta dillerimiz birbiriyle dans ediyordu. Ben ellerimi göğüslerine attım bu hareketimden sonra bi duraksayarak yüzüme baktı fakat konuşmasına izin vermeden tekrar dudaklarına yumuldum. Deli gibi öpüşüyorduk ve ben ellerimle Esra'nın hazinelerini keşfediyordum. Göğüsleri çok büyük değildi fakat dik ve yuvarlaktı portakal gibi diyebilirim. Braletini indirip göğüslerini yalamaya başladım Esra da saçlarımı okşayarak inliyordu. Ben göğüslerini yalarken ellerim de Esra'nın bacaklarında dolaşiyordu yavaş yavaş amına doğru çıkıyordum ki Esra beni durdurdu.Saati göstererek.
E: eğer vaktinde yurda dönmezsem aileme mesaj gider gitmeliyiz.
Saat çeyrek vardı ve şimdi yola koyulsak anca gidebilirdik gerçektende.
H: tamam aşkım o zaman gidelim mecbur.
Bende kazık gibi olmuş sikimle kalmıstım. Yolda bir elimle direksiyonu tutarken bir elimle de Esra'nın bacaklarını göğüslerini elliyordum. Kırmızı ışık yandığında yeniden Esra nın dudaklarına gömüldüm sanki kıtlıktan çıkmış gibi saldırıyordum azgınlıkla ellerini alıp sikimin üstüne koydum.
E: aşkım çok yaramazsın
H: seni çok beğendim canım ondan böyle.(artık benim için film kopmuştu) erkeğinin böyle gitmesine izin mi vereceksin?
Benim böyle sahiplenilmiş konuşmam Esra üzerinde pozitif etki yaratmıştı ve boynumdan öpmeye sikimi pantolonumun üzerinden okşamaya başlamıştı. Sanki benden adım bekliyordu bende pantolonumun düğmesini ve fermuarımı açıp ellerinin sikimle buluşmasını sağlamıstım. Sikim yaklaşik 19cm ve orta kalınlıkta. Esra eliyle bana 31 çekerken boynumu yalıyordu ben kendimi geriye doğru itip Esra'nın kafasını sikime doğru bastırmaya başlamıştım. Hiç bir itiraz göstermeden saksoya başlaması beni çok şaşırtmıştı gercekten de. Esra sakso çekiyor arada nefeslenirken ah diye ses çıkarıyordu. Yurda çok yaklaştığımızda bende boşalmaya çok yaklaşmıştım ve tam o ara sağa çekip arabayı durdurdum ve Esra'nın kafasını çekip onu deliler gibi öpmeye başladım biraz öpüştükten sonra kafasını tekrar sikime bastırdım ve sadece geliyorum diyerek Esra'nın ağzına oluk oluk boşalmaya başladım Esra çekilmeye çalışıyor ama ben izin vermiyordum. Hayatımın en uzun bosalmasını yaşamıştım ve sonra kafasını bıraktım. Esra kafasını kaldırmıştı ve bana bakıyordu fakat bakıslarında bi öfke kızgınlık yoktu.
Hoşuna gitmiş gibiydi. Beni dudaklarımdan öptü ve,
E: tadı çok güzelmiş
Dedi. Daha sonrasında arabayı tam yurdun önüne götürdüm ve indi. Ben de rahatlamış ve boşalmış bir şekilde eve doğru gitmeye başladım. Giderken de tüm olanları düşünmeye başladım bu kızı ilk gün sikme kıvamına getirmiş daha sonrasında hiç zorlanmadan sakso çektirip ağzına boşalmıştım. Bunları kafamda tartınca bu kızı sadece sikiş için kullanacağım kişisel porno yıldızım ve orospum olarak görmeye başlamıştım. Fakat Esra bizi sevgili sanıyordu bende onu sikebilmek icin bu oyuna devam edecektim.
95 notes · View notes
nevzatboyraz44 · 6 months
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Ramazan ayı boyunca “Her Güne Bir Şehir Bir Cami” paylaşım serimizin 24. günündeyiz.
➡️ ERZURUM 🖤
1 ve 2- Üç Kümbetler (12-14. YY)
3- Çifte Minareli Medrese (13. YY)
4- Yakutiye Medresesi (1310)
5 ve 6- Ulu Camii (1179)
7- Saat Kulesi (Minare, 12. YY)
8- Lala Paşa Camii (1562)
9- Abdurrahman Gazi Camii ve Türbesi
10- Erzurum Saat Kulesi’nden şehrin manzarası: Çifte Minareli Medrese, Ulu Camii, Üç Kümbetler ve günümüz çirkin şehirleşmesi.
➡️ Erzurum, parası olan insan için her sene ya da iki senede bir ziyaret edilmesi gereken bir şehir. Hem onca tarihi eseri görmek hem de yemek nedir görmek için 😁 Erzurum’dakiler yemekse biz İstanbul’da ne yiyoruz bilmiyorum.
➡️Üç Kümbetler, en büyüğü Emir Saltuk’a ait fakat diğerleri kime ait bilinmiyor. Burası çok farklı bir kompleks. Dünya gözüyle görmek gerekir.
Çifte Minareli Medrese, ülkemizdeki en büyük, en ihtişamlı medresedir. Muazzam güzel taş işçiliği var. İçi ayrı dışı ayrı güzel. Günümüzde müze olarak kullanılıyor.
Yakutiye Medresesi de çok güzeldir. İç kısmı kapalı avlulu olduğu için eski tip kale-saray izlenimi verir. Minaresi de ülkemizdeki en güzel minareler arasındadır.
Ulu Camii, fotoğraflaması çok zor bir Saltuklu eseridir. Muazzam güzel atmosferi var. Selçuklu ve beylikler dönemi cami ve medreseleri kale formunda yapılıyor. Kalın duvarlar, küçük pencereler, haliyle karanlık ortam. Bu durum Avrupa’da romanesk sanatı ile adlandırılmış ama bizde bir isim koyan olmamış galiba.
Yine Saltuklu döneminde yapılan Saat Kulesi de aslında bir minaredir. Bu yönüyle çok ihtişamlı bir kule olarak topraklarımızdaki en önemli minarelerden biridir.
➡️ Ayrıca Erzurum’da sahabelerden Abdurrahman Gazi’nin de türbesi bulunmaktadır. Hz. Ömer ya da Hz. Osman dönemlerinde Anadoluya gönderildiği tahmin edilmektedir. Erzurum’u fethederek Bizans’tan alan ve İslam beldesi haline getiren ordunun içinde yer almıştır.
Kaynak: https://www.instagram.com/p/C5TpwCmtNUH/?igsh=dHZhZ3U1eTFxNGl5
51 notes · View notes
sefkattuyu · 2 months
Text
1 Mayıs Gecesi (2024)
Günlerdir aklımdan çıkmıyor. Bir karar vermeye çalışıyorum. "Konserin var. Tutun. Ölüm çözüm değil."
Çok kötü hissediyordum bugün. Yapayalnız, kimsesiz. Annemlerde kalayım dedim. Saat ona gelirken yanlarına gittim. Kendimi anlatmaya çalıştım anneme. O dinlemeyi beceremez. Çıktım sonra. Vazgeçtim orada uyumaktan. İnsan ait hissetmediği yere evim diyemiyor. İçinde aile bulunmayan eve, yuva diyemiyor.
Evime gittim sonra. Çoktan koymuştum kafama.
Geçenlerde aldığım jileti çıkarmaya çalıştım. Plastiğin yarısı kırıldı. Yarısını çıkaramadım. Kalemtıraş geldi sonra aklıma. ALES'ten kalma. Çıkardım jiletini. Odanın camını açtım. Yanına oturdum. Bir sigara yaktım. Bir müzik açtım. Müzik çok gürültülü geldi o an. Ölüm sessizliğini istedim. Bir kuş ötüyordu. Onu dinledim. Sigaram bitmeden attım ilk kesiği. Yeterince kan akmıyordu. İkinci kesiği yana attım. Daha yüzeysel oldu. Aynı kesiği derinleştirmeliyim, diye düşündüm. İlk kesiği attığım yere iki kere daha bastırdım jileti. Deri katman katmanmış meğer. Birden kesilmiyormuş öyle. En son kan akışı hızlanmaya başladı. Bir süre durdum öyle. Ali'yi aradım son kez sesini duyabilmek için. Açmadı. Annem aradı o sırada. "Vardın mı eve?" diye sordu. "Vardım annecim, iyiyim." dedim. Telefonu kapatınca bileğim soğumaya, uykum gelmeye başladı. Bir kesik daha attım o an kalan tüm gücümle bastırarak. Kocaman bir açıklık oluşmuştu bileğimde. Parkeye akan kan elimle birleşmiş, biraz kuruyarak elime yapışmıştı. Hâlâ akmaya devam ediyordu. Gözlerim kapanmaya başladı. Korktum o an. Ne cennet ne cehennem... Bütün inançlarımın yavan kaldığını hissettim. Gözlerim açıkken bile gördüğüm o zifiri karanlık sonsuza dek sürecekmiş gibi geldi.
Sonsuza dek göreceğim tek şeyin o karanlık olacağını düşündüm.
Arabası olan bir arkadaşım var mı, diye düşündüm. Aradım. "Annemlere sormam lazım." dedi sadece ağlıyor diye koşa koşa yanına gittiğim kız. "Neyse kanka o kadar ciddi değil zaten kendim giderim." dedim.
Arabaya bindim. Gözümü açık tutmaya çalışıyordum. Kan akmaya devam ediyordu. Bileğimi karnıma bastırdım. Tişörtümün önü hep kan olmuştu. En yakın hastaneye gittim.
Kapıdaki sekreterler beni gördüklerinde gözleri kocaman oldu. O an neye şaşırdıklarını anlayamamıştım. Sonradan düşündüm: her yanım kan içindeydi.
Orada bana sorulan soruları cevapladım. Hatırlamıyorum. Tek düşündüğüm uyumak istediğimdi. Ardından beni kırmızı alana aldılar.
Birkaç sıvıyla bileğimi yıkadılar. Doktor geldi. Damarlarımı kontrol etti.
Tek bir kesik... Son bir kesik daha atsaymışım...
Bir süre kanı durdurmakla uğraştılar. Dikiş başlamadan hemen önce damarlarını gördüm. Ben bile fark etmemiştim o kadar kestiğimi.
Dikiş atılırken,
"Yerimde olsan nasıl devam ederdin?" diye sordum hemşireye.
"Kafana takmaman lazım. Ne kadar yapabilirsen artık... Çok düşünmemen lazım." dedi.
Sonrası biraz bulanık. Polise haber verilmiş. İfade vermem gerekiyormuş.
Karakola gittim saçma bir şekilde. Birkaç saat bekledim. Bir polis abi geldi sonra yanıma. Evliymiş, iki çocuğu varmış. Soramadım ismini.
"Dünyaya biz isteyerek geliyoruz. Bu bizim seçimimiz. Ruhunun seçimi." dedi.
Hayatımda ilk defa duymuştum bunu. Dünyaya gelişimizin hep zorla olduğunu düşünürdüm. İlk defa bir düşünce bu kadar farklılık katmıştı dünyaya gelişime dair bakış açıma.
Eve döndüm sonra. Islak mendille elimdeki kurumuş kanı sildim. Yere biriken kanın kurumamış kısımlarını sildim. Kurumuş kısımlarını çitilemeyi sabaha bıraktım.
Açık bırakıp gittiğim pencereye rağmen kan ve sigara kokuyordu odam. Kısa sürede alıştı burnum.
Ancak her gece öten o kuşun sesini hâlâ duyuyorum.
9 notes · View notes
mavihayaller · 14 days
Text
saat; konu edebiyat değil
hiç büyüyemedim, oyuncaklarımı kırdılar. sağlam kalanları da, en sevdiklerime dağıttım. elimde sadece bir tane kanlı kalem kaldı. ölümle yaşam arasında... sustum diye yazdım, yazdıkça sustum, sustum diye yazdım. ruhsal olarak sağlığımı tamamen yitirdim. ‘’yürüyorum dikenlerin üstünde’’, ayaklarım yara bere dolu. herkesin camını kırdım, ayaklarıma battı, herkesin canını yaktım, kalbime çok derinlere battı.... bir tane mona lisa’ya denk geldim, onun da üstüne benzin döktüm, onu da yaktım. kıyamam... fransız kadın beni artık sevmiyor. herkes bana o kadar tahammül etmek zorunda ki, bundan da yoruldum; kendi ruhumdan tasarruf etmeye başladım. gaza basmazsam yolda kalmam... kaldım da daha da kalmam. artık kendimi tanımlamıyorum, bütün yaralarımın kısa süre önce kabuklarını kopardım. tekrar kabuk bağlayacak, bir daha mı? asla... o kabuklar sonsuza kadar kalacak. ‘’karanlık bir gece, yol görünmüyor’’, kayboldum. beni kimse bulamaz artık... kafam da yerde, çoban yıldızına bakmam. benim her şeyi anlamam için tekrar tekrar ve tekrar yolumu kaybetmem gerekir. minimum elli yaşında yetim kalmalıydım, erken oldu. bana iyi gelecek kadınlara da hep geç kaldım. doğru personamla doğru zamanı hiçbir zaman denk getiremedim. burada artık ilahi ve galaktik bir şansa ihtiyacım var. her şey, aniden, hiçbir sebep yokken, çabasız bir şekilde beni bulmalı ya da her şey, aniden, hiçbir sebep yokken, çabasız bir şekilde son bulmalı. benim artık bir şeyler için çabalamaya gücüm kalmadı. ‘’kara çalı bana aman vermiyor’’. benim içimi, çok içimi, en içimi bir harfiyat alanına on tane, belki yüz tane, belki bin tane kamyonla dökmem lazım. tüzük baştan yazılmalı, yüküm benden alınmalı ya da ben tekrar doğmalıyım. ben bu ilk gelişimi beğenmedim, diğeri daha şık olmalı. artık daha fazla şiir yazmak istemiyorum, artık onlar da bir işe yaramıyor. bana neyin iyi geldiğini unuttum, önceden insanlara nasıl iyi geliyordum onu da unuttum. bir karadelik gibi bana yaklaşanı içime çekiyorum, zaman kavramını dahi yutuyorum insanların. beni seven herkes yaşlanıyor... içlerindeki bütün iyi şeyleri emiyorum. sanırım ben uzun boylu bir sülüğüm. o kadar mı sıkıcıyım? evet o kadar sıkıcıyım. çünkü ben paslı demir bir kıskacım. emre... uçurtmaların ipini bırakman lazım. seni değil gökyüzünü hak ediyorlar. artık senin hatırlanman gerek, izafiyet bunu söylüyor. dolanıklık teorisi iptal, entropi devrede...
saat: edebiyat konu değil
7 notes · View notes
nightmare7777 · 26 days
Text
Kurt Wagner x Okuyucu
İlk başta bunu kafana takmıyordun.
Kurt'e onun dışlanmadığını, onu her şekliyle sevdiğini ve mavinin favori rengin olduğunu söyleyip ona moral verirdin.
Onun tabiriyle ona kendisinin 'canavar' olmadığını gösterirdin.
Bunu hala yapmaya devam ediyorsun. Asla ondan vazgeçmedin ve vazgeçmeyeceksin.
Ona moral verdiğin, onun saçlarını okşayıp kulağına güzel şeyler fısıldadığın her gece aslında kendinede moral verdiğinin farkında değildin.
O bir mutant ve sen de basit bir insansın...
Çoğu kişiye göre kötü bir eşleşme değil mi?
O tehlikeli ve fantastik görevlere sense normal sıkıcı işine gidiyorsun.
Fantastik ve sıkıcı kelimeleri cümlede ki en farklı iki şey... siz ikiniz de aynı o kelimeler gibisiniz.
O seni mutantların olduğu bir buluşmaya ya da malikaneye Rough, Gambit, Jean ve diğerleriyle bir akşam yemeği yemeye götürdüğünde boğazında oluşan o yumruya engel olamıyorsun.
Sen onlardan farklısın ve kendine ne kadar itiraf etmek istemesen de kendini içten içe dışlanmış hissediyorsun.
Şu anda da aynı duyguyu hissediyorsun.
Çoğunluğu mutant olan bir partide diğerleriyle birlikte büyük bir masada oturuyordun. Hepinizin bir masaya sığması zordu ama bir şekil de halletmiştiniz.
Siyah elbisenizin sırt dekoltesinden klimanın rüzgarını ve Kurt'un elini net bir şekilde sırtında hissedebiliyorsun.
Herkes ortak bir konu hakkında konuşuyordu ama sen hiçbir şey demiyordun çünkü konuştukları lanet konu hakkında hiçbir şey bilmiyordun.
1 yıl önce hep beraber gittikleri bir görevin anılarını anlatıyorlardı. Konuşmaları senin ilgini çekmese de huysuz Logan'nın bile viski şişesini yudumlarken dudaklarının kenarının hafifçe yukarı kalktığını görmüştün.
Aklına orada istenmediğin veya Kurt'un sana insan olduğun için acıyıp bu yüzden seninle sevgili olduğu düşünceleri geldi. Hafifçe gözlerinin yanmasını ve bir kaç tane göz yaşının gözlerini doldurmasına izin verdin.
Bugün için özenle seçip giydiğin elbisenin hatlarını inceledin dikkatini dağıtmak adına.
Bu sırada da sırtındaki elin hafif bir endişeyle yukarı aşşağı hareket edip seni rahatlatmak istercesine sırtını okşadığını fark ettin.
Bakışların Kurt'e döndü. Sanki bir sorun olduğunu anlamış gibi hafifçe kaşları çatılmıştı.
Kurt sesli ortamdan dolayı kulağına doğru eğilmek için başını hareket ettirdiğinde o daha bir şey diyemeden sen konuştun.
"İyiyim Kurt sadece müzikten dolayı başım ağrıdı."
Kurt dudağına küçük ama sevgi dolu bir öpücük kondurup elini sırtından indirdi ve elini sıkıca beline sardı.
Kulağına doğru eğilip nefesinin boynuna çarptığını hissedebileceğin bir şekilde konuştu.
"İstersen eve gidebiliriz Liebe..."
"Gerek yok Kurt. Ayrıca kaç gündür bu partiden ve eski dostlarla buluşmaktan bahsediyorsun. Burada daha fazla kalmak istediğini biliyorum. Ben iyiyim."
Geri çekilmeden önce kulağına güven verici bir şekilde son kez mırıldanır.
"Bir parti senden daha önemli değil istediğin zaman gidebiliriz sadece söylemen yeterli."
...
Evine geldiğinde saat 01.17 idi.
Kurt banyodaki su sesinden anladığın kadarıyla duş alıyordu. Normalde partiden sonra malikaneye gidecekti ama partideki yüz ifadenden dolayı seni yalnız bırakmak istemedi.
Sen yatakta bir şort ve bol bir tişört giyerek yatıyordun.
Gözlerin sımsıkı kapalıydı çünkü birazdan Kurt'un banyodan çıkacağını biliyordun, yani ağlayamazdın. Ağladığını görmesini istemiyordun.
Bir kaç aydır aklını yiyip bitiren düşünceler bu gecedeki partide tavan yapmıştı bu yüzden ağlama isteğin çok anlaşılabilirdi.
Bu sırada Kurt banyodan çıktı. Odanla bağlantılı olan banyonun kapısı açılınca karanlık yatak odana sıcak banyo buharı doldu.
Ona bakmak için bile gözlerini açmadın çünkü açarsan ağlıyacağının farkındasın.
Yatağın sol tarafa doğru eğilmesiyle yatağa oturduğunu anladın.
İlk başta Kurt sessiz kaldı. Sanki senin uyuyup uyumadığını anlamaya çalışıyormuş gibi bedenini inceledi.
Uyuduğunu düşünüp hafifçe iç çekti. Senin bugün iyi olmadığının farkındaydı bu konu hakkında seninle konuşmak istiyordu.
Örtülerin çıkardığı sesten yanına uzandığını anladın.
Sırtın ona dönük olduğundan ensene tüy kadar hafif bir öpücük kondurdu ve senin gibi sırtını sana dönerek yattı.
Normalde sana sarılarak uyurdu ama bu gece sana biraz alan vermeye karar verdi, ayrıca yaptığı banyodan dolayı hafif nemliydi, seni ıslatmak istemiyordu.
Sense aklında ki düşünceleri ve göz yaşlarını uzaklaştırmaya çalışarak uyumaya çalıştın.
...
Ne kadar denesen de uyuyamadın.
Kurt'un düzenli nefes alış verişlerinden uyuduğu belliydi.
Ayın ışığı odayı küçük süzmeler halinde aydınlatırken komodinin üstündeki saatte 03.23 yazdığını gördün.
Çok sessiz bir şekilde ayağa kalktın. Gıcırdayan parkelerin üstünden gitmemeye çalışarak yürürken adımlarını tüy kadar hafif tutmaya çalıştın.
En sonunda yatak odandan çıkmayı başarıp mutfağa doğru yöneldin ve rastgele bir tane bardağa su kattın.
Mutfak penceresinden elindeki bardakla yıldızlara bakmaya başladın.
Yıldızlar ya göz yaşları dolu gözün yüzünden ya da şehrin ışıkları yüzünden bir türlü gözükmüyordu.
Yalnız olduğunu düşündüğünden omuzlarının çökmesine ve göz yaşlarının birer birer yanaklarına damlamasına izin verdin.
Düşünceler kafanı talan ederken göz yaşlarında yüzünü talan ediyordu. Sessiz olmaya çalışsanda ağzından küçük hıçkırıkların kaçmasına engel olamadın.
Tam bu sırada mutfak kapısının eşiğinden uykulu bir ses duydun.
"Liebe... Yatağa gelmen neden bu kadar uzun sürdü?"
Sırtın ona dönük olduğundan ağlayan yüzünü göremiyordu sen de bundan yararlanarak ve sesinin kırık çıkmamasını sağlamaya çalışarak mırıldandın.
"Sadece yıldızları izliyordum, sevgilim. Sen bugün yoruldun yatağa geri git birazdan geleceğim."
Sana yaklaşan bir kaç tane ayak sesi duydun.
"İstersen birlikte izle-"
"Hayır gerek yok Kurt. Tek başıma izleyeceğim."
Sesin istediğinden daha otoriter çıkmıştı ve senin konuşmanla ayak seslerinin durduğunu hissetmiştin.
Kurt bir süre sessiz kaldı.
Yüzünü göremediğinden ne düşündüğünü tahmin etmek zordu.
O şu an aslında bir kaç gündür değişen davranışlarını, sessizleşmeni ve ondan yavaşça uzaklaşmaya başladığını gözden geçiriyordu.
Aklına gelen düşünceyi bu bir hafta boyunca göz ardı etmeyi başarmıştı ama anlaşılan bugün bir şeyleri açığa çıkarması gerekiyordu.
"Benden ayrılmak mı istiyorsun?"
Bunu kısık sesle söylemesine rağmen kalbine göre çok gürültü bir sesti.
O an hiç düşünmeden hızla arkanı döndün ve onun konunun sertliğiyle ciddileşmiş yüzünü gördün.
Az önce ağladığından kırmız olan gözlerin ve burnunun onun kadrajına giren ilk şeydi.
Yüzündeki ciddi ifade senin yüzünü görmesiyle sarsıldı.
Şu an seni kollarına alıp sımsıkı bir şekilde sarılmak istiyordu ama sorusunun cevabını alana kadar bunu yapmayacaktı.
6 aylık ilişkiniz gözlerinin üzerinden bir şerit gibi geçti.
Burnunu çektin ve göz yaşlarının tekrar yanaklarını kaplayacağını bilsende göz yaşlarını sildin.
Konuşmadan önce sertçe yutkundun.
"Kurt... B-Ben... Ben... Ugh!"
Sefil konuşma çabanı bir kenara bırakıp derin bir nefes aldın.
Kurt senin konuşmanı sabırla ve endişeyle bekliyordu.
Her bir göz yaşın ona göre kalbine saplanan bir hançerdi.
"Ben senden ayrılmak istemiyorum... Hiç istemedim. Sadece aklımı rahatsız eden bir kaç düşünce var ama ben seni hayatımdaki her şeyden çok seviyorum ve be-"
Belinin kıvrımına sıkıca sarılan iki tane mavi kol ile sözün kesildi.
Mavi mutant daha fazla konuşmaya çalışarak kendini yormanı istemedi. 'Seni seviyorum' demen onun için en yeterli cevaptı.
Onun tişörtünü göz yaşlarınla lekeleyeceğini bilmene rağmen kafanı onun göğsüne yasladın o da çenesini senin başının üstüne koydu.
Bir eli belinden saçlarına gidip saçlarını okşamaya başlarken kulağına fısıldanan Almanca cümleleri dinledin.
Ich liebe dich.
Weine so viel du willst, ich werde immer an deiner Seite sein.
Ne dediği hakkında hiçbir fikrin yok tek bildiğin sesinin çok rahatlatıcı ve uyku getirici olduğu.
Kurt sevdiği kadının kolları arasında vücudunun rahatladığını ve ağırlığının çoğunun kendisine yaslanmaya başladığını hissedince senin uyuduğunu anlar.
Saçlarının arasında nazikçe gezinen elini seni uyandırmamaya çalışarak geri çeker ve kolunu bacak eklemlerinden geçirir. Diğer elini belinden sırtına çıkarır ve sonra da seni yavaşça kaldırıp seni yatak odana taşımaya başlar.
Sessizce seni yatağa bırakıp örtülerin seni iyice kapladığından emin olduktan sonra yanına uzanır ve bir kolunu sıkıca senin etrafına dolayıp yüzünü senin boyun kıvrımına gömdükten sonra kendini uykunun ellerine teslim eder.
_______________________________________
Yazar notu: İlk oneshot yazışım bu, umarım ki beğenirsizniz :D
Almanca da bilgim sıfır ve google çevirinden çok fazla kopya çektim. Bilmeyenler için 'Liebe' aşkım anlamına geliyordu yanlışsam düzeltmekten çekinmeyin.
Not olarak kısa bir şey yazacaktım ama notu bile uzattım afedersiniz.
Şunu da eklemek isterim ki ben genelde ...x reader/...x okuyucuyu ingilizce bir şekilde okuduğumdan karşıma pek türkçe oneshotlar çıkmıyor türkçe yapan vardır illa ki ama ben pek karşılaşmadım. Eski hesabımda İnglizce hikayeler yazıyordum kendi dilimde karşıma pek bir şey çıkmıyordu. Türkçe ana dilim olmasına rağmen yazım veya gramer de sorun olabilir yaklaşık bir yıldır Türkiye de bulunmadım çünkü. Babamın işi yüzünden yurt dışındayım ve sadece kendi evimizde ailemle Türkçe konuştuğumdan belki paslanmışımdır biraz yani yanlışlarımı mağrur görün.
Her neyse iyi bir gün geçirmeni dilerim :)
Görüşürüz.
11 notes · View notes
goguskafesimezari · 2 months
Text
Orada, saat altıda, en karanlık gecelerimden birinde sen vardın baba.
İyi ki vardın.
13 notes · View notes
yusuf-krk · 1 year
Text
Tumblr media
Sen kurduğum en güzel hayallerimsin.
en karanlık gecelerimin güneşi,
en olumsuz anlarımın çözümlerisin.
Baş koyduğum yastıklarda
huzurlu uykularım,
Çalar saat yerine
öperek uyandıran sabah meleğimsin...
İçtiğim kahvelerimin şekeri,
Gülümsediğim her şeyin sebebisin.
Sol yanım ❤
Gönül Hanem..Seni Seviyorum...
Sağlıklı yaşam dileği ile 🖋️ 🇹🇷🇦🇿🇹🇷🇦🇿
115 notes · View notes
benmisim · 1 year
Text
çok zorlanıyorum. inanılmaz zorlanıyorum. eve geldiğim ilk günler anlamadım her şey yolunda gibiydi ama sonradan depresyona girdim sanırım. gündüzler çok rahat çok güzel ama gece oldu mu, karanlık çöktü mü, benim ruhuma da bi karanlık çöküyor. mahvoluyorum. büyük bir çıkmazda gibi hissediyorum. bir anda her şey tamamen değişti. sanki hiçbir şey yok aynı kalan. her şey tamamen başka gibi. bu büyük bir stres yaratıyor. çok büyük. günlerce yüzümü bile yıkamadım. bir hafta önce bir gün içinde rutin olarak yaptığım ve şu an devam eden hiçbir şey yok gibi. her şey yabancı. baktığımda bedenim bile bildiğim bedenim değil. en büyük problemin uykusuzluk olduğunun, beni büyük ölçüde depresif yapan şeyin uykusuzluk olduğunun farkındayım. bir haftadır uyumuyorum. ve bunun ne zaman biteceğini bilmiyorum. bir daha gerçekten ne zaman uyuyacağım? bedenim o kadar hırpalandı ve hırpalanıyor gibi geliyor ki… doğum gününden itibaren. o gün kontrol için gitmiştim. doktor nst sonuçlarını beğenmedi yatış verdi doğumu başlattı. ama doğum ilerlemedi. bütün gün, 12 saat boyunca yaşadığım acı gerçekten korkunçtu. sancılar, tuşeler, iğneler… acıyla baş edebileceğimi düşünüyordum ama bu hiç öngörebileceğim gibi bir acı değildi. gece bütün katı inletiyordum. insanlara sataşıyor bağırıyor ağlıyordum. 12 saat sonunda doktor bu ağrıların yetersiz olduğunu, ertesi gün öğlene kadar bekleyeceğini sonra suni sancı vereceğini söyledi?? kendimi hiç o kadar çaresiz hissetmemiştim. asla dayanamayacağımı düşünüyordum. gerçekten korkunçtu yaşadığım şey. doğuma bakış açım sonsuza kadar değişti. normal doğuran insanlar gözümde artık insan değil. insanüstü bir şey onlar. neyse, geceleyin çocuğun kalp atışları yavaşladı. acil sezaryen dediler. girdim, çıktım. allak bullaktım. çocuğumla buluşmak kavuşmak harikaydı. ama üstümden bir tır geçmiş gibiydi. saatlerce bir sürü insanın saldırısına uğramış gibiydim. on iki saatlik doğum sancısının yorgunluğunun üzerine bir de ameliyat acıları eklenmişti. çok yorgundum bedenen ve zihnen. çok. odaya geldiğimde saat 3-4 gibiydi. uyumadım o gece. ertesi gün de uyumadım. sonraki gece bir saat uyumuşumdur. sonraki gündüz bir- bir buçuk saat uyumuşumdur.. bilemiyorum. uyumuyorum, uyuyamıyorum. iki gündür de artık çöküşteyim. akşamları bir ağlamak tutuyor. bugün her an ağlamak tutuyor. geçecek biliyorum. ölmem, evet. ama ne zaman baba ne zamaan. çok zorlanıyorum. anlatamam.
24 notes · View notes
aynodndr · 8 months
Text
Tumblr media
LÜTFEN DİKKAT
OKUMANIZDA FAYDA VAR.
Geç bir vakitte, Messenger’e gelen mesajı ve mesajı gönderen kişiyi görünce, ekranın karşısında kala kaldım.
Mesaj yazan daha on beş, on altı yaşlarında küçücük bir kızdı ve “Benimle arkadaş olur musun?” diye yazmıştı.
Tekrar şaşkınlıkla saate baktım.
Bu saatte, bu kızın yatağında olması gerekmiyor muydu?
Onu sosyal medyada arkadaş aramaya kadar iten yalnızlık nasıl bir yalnızlıktı?
“Merhaba kızım.” dedim. “Öncelikle yaşını öğrenebilir miyim?”
“On beş.”
“Ben kaç yaşındayım, biliyor musun”
“Hayır bilmiyorum.”
“Ben de elli yaşındayım ve hemen hemen senin kadar bir kızım var. Kusura bakma ama böyle geç bir saatte, internette arkadaş aramana çok şaşırdım.”
Önce bir süre cevap gelmedi.
Ardından “Ben çok yalnızım.” diye yazdı.
Bilmiyorum neden ama o anda içim acıdı.
Ben kalabalığı da yalnızlığı da çok iyi bilirim. Gel gelelim, bir çocuğun kendini bu denli yalnız hissetmesi bana çok farklı gelmişti.
“Annen baban neredeler?”
“Uyuyorlar.”
“Peki, sen neden uyumuyorsun?”
“Konuşmak istiyorum.”
“Ne üzerine?”
“Fark etmez. Ne olursa artık.”
Bu sefer de ben sustum bir süre.
Ne yazayım diye kara kara düşündüm önce.
“Annenle ve babanla konuşsan daha iyi olmaz mı kızım? Bak bu saatte, sosyal medya da, karanlık sokaklara benzer. Karşına kimin çıkacağı belli olmaz. Belki sana yaşlı bir adamın abartısı gibi gelecek ama inan seni üzerler.”
“Ben de çok isterim annemle, babamla konuşmayı ama onların hiç vakitleri yok ki. Hep çok yoğunlar. Hep gelenimiz gidenimiz var. En ufak bir şey sormaya kalksam, kızıyorlar bana. Mesela bugün okulda bir çocuk beni merdivenlerden aşağı itti. Sonra da küfür ederek yanımdan geçti gitti. Okuldan eve gelir gelmez bunu anlatayım istedim ama annem telefonda arkadaşıyla konuşuyordu, babamsa bilgisayarının başındaydı. Konuşamadım. Sustum.”
Sohbet derinleştikçe, karşımdaki zavallı kızı daha iyi anlıyordum.
Adını hatırlamıyorum. Bir yazardı sanırım. Şöyle demişti.
“Yalnızlık, yanında kimsenin olmaması değildir. Yalnızlık, yanında seni dinlemeyenlerin, anlamayanların ve sevmeyenlerin olmasıdır.”
Kız gerçekten çok yapayalnızdı.
Yoksa neden gecenin en karanlık saatlerinde, içinde bir umut kırıntısıyla, arkadaş peşine düşsün?
İyi de,
Ya ona denk gelen ben değil de, başka biri, başka niyetleri olan bir herif denk gelseydi. Ve kız da o herife inansaydı, onunla sohbet etseydi, hatta daha da ileriye gidip buluşmaya, görüşmeye kalksaydı.
Aklıma küçücük yaşlarında tecavüze uğrayan, işkence gören ve öldürülen kızlar geldi.
O kızların gözlerini hayal ettim.
Umutlarını, düşlerini, gülüşlerini düşündüm.
Sanki kalbime bıçak saplanır gibi oldu.
Ya bu kız da…
“Ah güzel kızım. Seni anlıyorum. Yalnız şunu unutma lütfen. Benim yaşımda olan erkeklerin seninle paylaşacak çok şeyi olmaz. Hele de bu kirlenmiş, kimin ne olduğu bilinmeyen, kötülüklerin fır döndüğü sosyal medyada hiç olmaz. Senden ricam, lütfen şimdi yatağına git ve güzelce uyu. Yarın sabah uyandığında annene ya da babana bu gece benimle yaptığın sohbeti anlat…”
Sözümü kesti.
“Hayatta olmaz. Çok kızarlar bana.”
“Kızsınlar” dedim. “Sen yine de anlat. Onlara de ki, Tamer amca diye biriyle tanıştım. O bana dedi ki ‘Bütün işler bekler ama çocuk kalbi beklemez.’ Ve selamlarımı ilet.”
Durdu, düşündü ve “Tamam söz söyleyeceğim.” dedi.
Birbirimize iyi geceler diledik ve ayrıldık.
Sonra bir haber alamadım.
Baktım hesabını da kapatmış.
Şimdi nerededir, kiminledir, hala yapayalnız mıdır?
Bilmiyorum.
Bildiğim tek şey var.
Bu yüzyılın asıl bahtsızları çocuklarımızdır.
Onlar boyunlarından büyük bedeller ödeyerek büyümeye çalışıyorlar.
Sevgisiz bireyler, sevgisiz toplumlar, şiddet, ölüm, savaş, tecavüz, taciz, hastalıklar, ekonomik sıkıntılar, internet, telefon, bilgisayar oyunları, tüketim çılgınlığı ve kalabalık yalnızlıklar.
Onlar,
O çocuklar yürekleri ağlaya ağlaya büyüyorlar.
Neresinden tutacağız, neresinden tutup da çocuklarımızı düştükleri yerden kaldıracağız?
Kimse bilmiyor.
Ve bilmemek bizi dirhem dirhem öldürüyor.
N’olur, çocuklarımızı gece yarıları kimseye “Benimle arkadaş olur musun?” yazdıracak kadar yapayalnız bırakmayalım. Varsın paraları, işleri, güçleri, evleri, kredileri, taksitleri, dolarları, altınları onların olsun. Hepsinin canı cehenneme..!🙏🙏💖💖
Yadigâr Gidici
7 notes · View notes
beyzben · 27 days
Text
Şimdi buraya kedi sahibi oluşumu anlatacağım. Ben uzun yıllardır kedi istiyordum ama ailem evde hayvan beslenmez düsturuyla yaşayan insanlar. Köyde zaten evin bahçesinde bir sürü kedi, köpek bakıyoruz, çok şükür hayvanları seven, şefkatle yaklaşan insanlar.
Ben yaklaşık bir yıldır üniversite sebebiyle ablamla beraber ayrı bir evde yaşamaya başlamıştım. Uzun zamandır yakamı bırakmayan mental sağlık problemleri bu şehirde yaşadıklarım ve yalnızlığım sebebiyle arşa çıkmıştı. Sonunda bende görünür hasarlar olduğu anlaşılınca tedaviye başladık. Ağır bir tedaviyle başa çıkmaya çalışıyordum ve elimden geleni yapıyordum ama yine bütün gün ve gece yalnızdım. Bu da işimizi zorlaştırıyordu. Sonunda ailemin bazı üyeleriyle konuştum ve onay aldım. Allah razı olsun bana sadece dediler ki, yeter ki sen iyi ol ne lazımsa onu yapalım.
Böylece her yere haber saldık. Kedi sahiplenecektim. Yaklaşık bir ay bekledim. Bazen tam oldu işte dedik sonra aksiliklwr çıktı, vazgeçildi falan.
Gelelim düne. Ben stajdan çıktım yorgun argın eve geldim. İçimde dayanılmaz bir dürtüyle evi köşe bucak temizledim. Bugünden bakınca diyorum ki, kedi eve gelmeden önce zaten iyice temizlik yapılır ya, onun nasibiymiş meğersem.
Sonra bugün, akşam üzeri telefonuma bir baktım. Ablam kedi geliyor kediii yazmış. Anlatmış da anlatmış kediyi. Ben tabi heyecandan ne yapacağımı şaşırdım. Kendimi rüyadayım sanıyorum. Aradım hemen ablamı. Dedi işte az sonra bizim eve getirecekler kediyi. Ben de yoldayım eve geliyorum. Hemen kalktım evi düzenledim. Sahibini içeri davet ederiz diye çay demledim, kek kurabiye tabakları hazırladım. Başladı heyecanlı bekleyiş. Birkaç saat sonra, 19:40 sularında, ablam kapıya çık diye aradı. Ben de kapıyı falan ardımda açık bırakmışım koşuyorum terliklerle djmsksmakamwksk yüzümdeki gülümsemeden yüzüm ikiye ayrılacak gibi. Kalbimin atışı sanki dışarıdan gözüküyor gibi hissediyorum.
İşte o an. Luna'mla, bebeğimle ilk karşılaşmamız. O kadar minik, o kadar tatlı bir şey ki anlatamam size. Kedinin eski sahibi gelemediği için bir akrabası ile göndermiş kediyi. Çok tatlı bir ablaydı. Yüzümüzdeki heyecandan mutluluktan anladı bence Luna'ya ne kadar iyi bakacağımızı. İyi ki bizim onu sahiplendiğimizi, bizi çok sevdiğini, içinin çok rahat olduğunu söyledi. Hatta, 24 yaşındayım ama , yanaklarımı seve seve sıkıp öyle gitti. Her zaman evimizin onlara açık olduğunu söyleyip uğurladık.
Eve girince mamasını, suyunu, kum kanını ayarladım derhal. Ve birkaç saat boyunca sadece kıpırtısız oturup Luna'nın stresini atmasını bekledim. Her yere girip çıktı, kokladı, atladı, zıpladı, yattı, yuvarlandı ve sonunda rahatladı. Ufak ufak ablamla bana yakınlaşmaya başladı. En sonunda da kucağıma aldım bebeğimi. Ay nasıl mutluyum anlatamam. Kelimelere sığmaz.
Ufaktan bi alerjimiz olduğu için ablamın da benim de boğazımız gıcıklandı ama o kadar umurumuzda değil ki fksmskwksowmkw zaten ne kadar alerji olursa olsun kedi sahibi alışıyormuş kendi kendisine. Hem öyle ağır bir alerjimiz de yok. Bir iki gün içinde çıkıp bütün eskik malzemelerini alacağım güzelimin. Sonra da veterinere götürüp genel kontrolünü yaptırırım.
Şimdi Luna karanlık bir köşede uzanmış dinleniyor. Hatta uyudu bile. Ben hiç dokunmuyorum ona. İyice rahat olsun istiyorum. Alışınca zaten gelir benimle yatar.
İşte böyle. Allah'ım. Bana Luna'mı nasip ettiğin için, böyle anlayışlı ve sevgi dolu bir aile bahşettiğin için, dünyanın en iyi ablasını bana verdiğin için, mutluluğu bana hak gördüğün için sonsuz kere teşekkür ederim. Şükürler olsun. Şükürler olsun.
29 Ağustos Perşembe, 2024
3 notes · View notes
aspaldiko · 9 months
Text
Yarın bu saatlerde yine aklıma düşecek anneannemin tam saat 23'de arayıp ''İlaçlarım bitti, hemen ilaç al gel kızım'' diyerek telefonda bağırması.. Üstelik öyle bir bağırma ki annem apar topar bizi giydirip o gün yaptığı staliçniyi plastik tabağa yerleştirip bizim elimizden tutarak yürütmeye çalışırdı, tabii kardeşim o tombul bacakları ile yavaş yürürdü, annem dayanamayıp kucağına alır o staliçniyle biz koşarak durağa yetişip otobüse binerdik. 45 dakika yolculuktan sonra o mahallenin kokusunu aldığım an evet geldik diye annemin kolunu çimdiklerdim; bir an önce otobüs dursun ve koşup o dış kapıyı var gücümle itip, karanlık bahçeden geçerek anneanneme sarılayım diye. Dış kapının sesini nasıl duyardı anlamış değilim şimdiye kadar. Adımımı atar atmaz neşe dolu sesi yankılanır ''Meryem'im geldi, canım geldi'' derdi. Annem arkadan of puf diyerek eve zar zor varırdı ve vardığı an ''Aldım senin ilaçlarını, neyin var'' diyerek kızmaya çalışırdı, oysa anneannemin her yıl yaptığı şakaydı.. Beni görmek, bana aldığı o oyuncağı vermek, o bir paket dolusu şekeri vermek için anneme şaka yapardı. Her yıl aldığı bir poşet dolusu şeker masanın köşesinde dururdu. ''Git bakalım bak masaya ne varmış senin için'' diyerek beni usulca döndürür, elini sırtıma koyup koşma emri verirdi. Bulurdum. O paketi her bulduğumda yanına gelir bağdaş kurup oturur beraber yemeye çalışırdım. En sevdiği baharatlı çubuk krakeri hiç yemedim, o onundu, anneannemindi. Şimdi de yemiyorum, alıyorum ve saklıyorum. Gecenin en güzel vakitleri.. Staliçniyi yiyerek birbirimize bakıp gülümserdik. 00.00 olunca ise ''Yeni güne merhaba'' derdik, ben diyorum her gece.. Uyuyakalırdı, hiç istemezdi biliyorum ama elinde değildi. O uyuyakalınca onu saatlerce köşeden izlerdim..
Anneannem, staliçninin malzemelerini aldım, yarın erkenden hazırlayıp sana ayıracağım bir tabak. Yine saat 23.00 olunca arayıp ''İlaçlarım bitti, hemen ilaç al gel Meryem'im'' der misin? Bana yine o paketten alır mısın çünkü seninle yemeyi özledim, sana baharatlı çubuk krakerleri ayırmayı çok özledim. Yeni güne merhaba demeyi özledim, seni izlemeyi en çok da bunu özledim.
#a
11 notes · View notes
hicligimdekaybolmusum · 10 months
Text
Gece trene bindiniz mi hiç?
Şuan gece saat 20.31, Almanya'da yaşadığım için saat Türkiye'ye göre iki saat geride. Mevsimlerden kış olduğu için hava haddinden erken kararıyor ve bu bence insanların depresif olmasına yetiyor. Hava hep yağmurlu ve soğuk. Dedim ya,burda insan çok depresifleşiyor. Her yer ağaç,orman. İnsana huzur verirken bir yandan karamsarlaştırıyor. En azından ben öyle hissediyorum... Tren hareket ederken kulağımda ki kulaklıktan kulağıma Family Line şarkısı doluyor. En sevdiğim yabancı şarkı. Galiba anlamı fazla güzel olduğu ve dinlerken huzur bulduğum için olabilir. Şehrin ışıkları küçük bir nokta gibi uzaktan parlarken,insanlara bakıyorum. Bazıları fazla yorgun bakıyor, bu bakışı çok iyi tanıyorum... Bazıları fazla dertli bakıyor, fazla düşünceli. Sanki burdan sonra ne yapacaklarını düşünüyorlar. Bazıları yalnızca oturup, gideceklerini yere ulaşmayı bekliyorlar. Tren arada ağaçların yanından geçiyor. Hava bugün alıştığımız o soğuğu ile insanları ürpertirken, trenin içi oldukça sıcak. Eskiden geceyi sevmezdim, fazla karanlık fazla ürkütücü gelirdi. Fakat geceden daha çok çekineceğim dertler, geceden daha çok korkutucu olan acılar edindikten sonra pekte ürkütücü gelmemeye başladı gece. Nihayetinde günün en sevdiğim bölümü oldu. Yinede gece yolculukları benim için hâlâ biraz bunaltıcı. Çünkü kulağımda kulaklık, gözlerim camın ardını izlerken fazla yalnızım. Zihnim düşünmeye fazla müsait. O yüzden düşünüyorum ve düşünüyorum. Sonunda sıra dertlerime, üstünü örttüğüm anılara geliyor. Hiç sevmediğim o yere. Aklımın o saklı kısmına ışık tutuyor zihnim. Fazla yorucu oluyor bunları düşünmek. Kim bilir, şuanda yazarken belki de düşünmekten kaçıyorumdur. Her zamanki gibi, elimden gelen tek şeyi yapıyorum. Kaçmak...
13 notes · View notes
musfika-hanim · 10 months
Text
saat on buçukta rehberliği var dershanede, saati 07.20'ye kurmuş kalktı ders çalışıyor küçük kızçe. oda karanlık ben de yatıyorum diye mutfağa gitti mutfakta çalışıyor. hayırla güzel liseler kazanırsın inşallah annesinin minik kuşu, hadi bakalım ❤️
*bu çocuk büyüyor ben ona minik kuşum falan diyorum hâlâ gözümdeki yeri minnacık çünkü, evin en küçüğü olması hasebiyle de öyle. benim baktığım yerde o büyür mü hiç bilmiyorum
14 notes · View notes
342c · 2 months
Text
merdiven altlarında nasıl dümenler döndüğünü mü unuttun. babam yaşında adam beni kıstırdı titredikçe ayağındaki alet. nazlanma. sol bacağını sallamadan otur. daha çok çizmek istemiyorum sabahında okulum vardı. sabah olalı kaç saat olmuş. o birkaç günde gözüm açıldı. hayret ettim, bu kadarını sana yakıştıramadım. seni durdurmaya çalıştım. seni yargılamadım. kafam çok güzelmiş tanıştığımızdan beri tanıyamamışım. bulutlar dağıldı gerçek yüzünü gördüm. senin hatırına girdiğim karanlık odaların hesabı yok. ben iyi olduğumu hiç iddia etmedim. senin gibisini görmedim. beni en aşağı çektin ve orada terk ettin.
ben seni en dibe tek yollamazdım ama sen bunu seviyormuşsun.
4 notes · View notes
m2yhanedekisonkadeh · 3 months
Text
yokluğunda kaybettim ben kendimi
oysa ne sevmiştim seni
bilsen aklın hayalin durur belki
ama sen bilme
bu olacak sanırım ikimiz için en iyisi
anılarımızla dolu bir denizdeyim şuanda
pusulam çalışmaz dümenim bozuk
rüzgarla sürükleniyorum galiba yalnızca
cesaret edemedim karanlık sularda yüzmeye
bigün geldi ya deli aklı
o denize elimi daldırdım
üç beş sayfayı ellerimle kurtardım
okudum hepsini teker teker
hiçbir sayfayı incitmeden
iki okudum üç okudum
narin narin yazılmış yazıları
ama bir şeyler fark ettim sonra
anılarla dolu denizde meğerse ben acılara sarılmışım...
daha çok aldım daha çok okudum
okudukça daha çok fark ettim
sonra tutamadım kendimi
tenin gibi bembeyaz güvertemde ağlamaya başladım
bu ağlamanın sonu gelmedi
gözlerimin şişliğinden önümü göremez oldum
geçtim içerde biraz yattım
sabah olunca devam etti melankoli
ben yine tutamadım kendimi
kalktım bir plak taktım bir bardak viski koydum
çok içmişim sanırım seni gördüm birden
koşarak kalktım sana sarıldım
sen sandığım o sayfalara sarıldım
onun verdiği acıya dayanamadım
bir yarım saat sonra telefonum çaldı
sarhoş kafası ya işte
yine sen sandım koşarak açtım
hesaba katmadım tabi
ortasındayım denizin çekmedi doğal olarak yalnızca bir kız sesi duydum
nazikçe "alo" dedi telefonuma
sen olmadığını anlayıp bir kaç küfür savurdum
günler böyle birbirini kovaladı aylar ayları
ben de yaşlandım tabi biraz saçım sakalım birbirne karıştı
ama her gün okumaya devam ettim seni
geldi yine deli aklı
şişmiş gözlerim bitirdiğim şişelerim
dayanamadım hasretine ey sevgilim
çıkardım kemerimi
bağladım kamarama, tavana ...
çıktım yatağımın üstüne
bağlarken boynumu kemerime
sensiz yatıyorsam ne anlamı var uyumanın ne anlamı var yüzmenin
sonrasında beni dinlemiceksen ne anlamı var içmenin
derken bağladım kendimi zıpladım attım kendimi yataktan
kopardım kendimi hayattan
bak sevgilim sen ne zaman gaeliceksin bilmiyorum ama
ben son buluşma noktamızdayım
ellerimde mektupların aklımda sözlerin
geldim sevgilim sen nerdesin?
3 notes · View notes